Salı, Temmuz 25, 2006

Yaşıyorum demek!

Çok merak ediyorum kendimi
Başıma birşey mi geldi
Öldüm mü kaldım mı
Hiçbir haber yok kendimden
Bu sabah kapımı çaldım
Kapıyı açan kendim
Bir süre kendime baktım
Bu güleç yüz bendim
Oh ne güzel bir sabah
Bugün de yaşıyorum demek!

Aziz Nesin

6 yorum:

Adsız dedi ki...

SmyrnA blogunun sponsoru olmak bizim için buyuk bir onur,ZeugmA yarışmasında başarılar dileriz...

Adsız dedi ki...

Durmadan kurulup dağılan bu yerde
Hiç bir dost arama.
Güvenilir bir sığınak, hiç! ..
Bırak acı yüreğinde konaklasın
Olmaza çare arama...
Kimse sana gülmeden sen acıya gülümse,
Yaşamana bak!
ÖMER HAYYAM

Adsız dedi ki...

Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat, soluk almak güçleştiğinde,

Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,

Dağlara dönmeli yüzünü insan.

Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini ferahlatacak;

Yeni insanlarla 'tanışmalı, yeni keşifler yapacak....

Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa, Gerçekleştirmeyi denemeli!

Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir,

Kendisinin bir sal olup da, O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı.

Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,

Her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa,
Değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri;

Küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak önce inip

Servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar, yüreğine takmalı güneş gözlüklerini;

Gördüğünü hissedebilmeli!

Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,

Değerli olabilmeli hayat!

İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek için!

Başkasının yerine koyabilmeli kendini;

Ağlayan birine "gül", inleyen birine "sus" dememeli!

Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!

Şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı; Sevgisiz, soysuz kalarak!

Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,
Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine...

Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir, seher yeli okşamalı saçlarını...

Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda; Öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!

Bir çocuğun ilk adımlarında umudu; bir gencin düşlerinde geleceği;

Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli! Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden mutlu Olmayı beklememeli!

Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı; Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için; kaçırmamalı!

Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması için, hiç Çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin; ağlamayı bilmiyorsan, Neşesizdir kahkahaların;

Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların...

Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten herkesi unutmamalı!

Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için...

Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil,
Söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!

Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere...
Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı bahanelerle tekrarlamaması için!

Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak! Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak!

Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;
Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki, hakkını verebilsin sevdiklerinin;

Zaman bulabilsin; Bir teşekkür, bir elveda için...

Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer; Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten;

Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan!

Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...

Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı...!

Adsız dedi ki...

Gece yarısıydı. Arabadaydım. Radyo Maydonoz'da Selim gazete köşelerinden internete yayılmış bir öykü­yü anlatıyordu. Kulak kesildim:

"Bir sonbahar günü Londra'daki doktor muayenehanesinin bekleme odasında otu­ran adam, yaprakların dökülmesini hüzün­lü bir gülümsemeyle seyrediyordu. Biraz sonra muayene odasında doktor, teşhisi açıkladı kendisine:

'- Bay Winkelman, beyninizde bir ur var. Hemen ameliyat olmalısınız.'

Yüz hatları gerildi Winkelman'ın:

'- İngiltere'de bu ameliyatı yapabi­lecek doktor var mı' diye sordu.

'- Amerika'da yaşadığınıza göre orada olmanızı öneririm' dedi doktor; 'Zaten sizi ameliyat edebilecek tek operatör olan Charles Wronkow da orada yaşıyor.

Winkelman teşekkür edip ayrıldı. Ote­le giderken derin derin düşünüyor ve yere dökülen yaprakları ayaklarıyla yavaşça iti­yordu.

Birkaç gün sonra gazeteler tanınmış Amerikalı operatör Charles Wronkow'un İngiltere'de tatilini geçirirken intihar ettiği haberini verdiler.

Polis, böyle tanınmış bir doktorun ne­den Wilkelman adı altında, Londra'nın yoksul bir mahallesindeki otelde kaldığını merak ediyordu."

* * *

Bu öyküyü dinlediğim gecenin sabahın­da gazeteler Reve Favaloro'nun intihar haberini duyurmuşlardı.

Favaloro, 1967'de bulduğu by-pass yöntemiyle kalp ameliyatlarında bir çığır açan ve milyonlarca hastayı kurtaran Ar­jantinli cerrahtı. Buenos Aires'teki muhte­şem villasında kalbine sıktığı tek kurşunla son vermişti hayatına...

Milyonların kalbine giden kanalları açan bir insanın, kendi yüreğindeki tıkanmaya deva bulamaması ve sonunda onu kurşun­layarak susturması ne trajik bir final!..

Bütün bir salonu gülmekten kırıp geçir­dikten sonra çekildiği makyaj odasında ses­sizce ağlayan bir palyaço gibi... Çevremize yaydığımız ışıktan biz nasiplenemeyiz çoğu zaman... insanın sözü geçmez, gücü yetmez ba­zen kendine...

En güzel aşk filmlerinde oynayan kadın, alabildiğine mutsuzdur bakarsanız...

Diline doladığı herkesin iç dünyasını ka­lemiyle didikleyen yazar, kendi içindeki keş­mekeşi tariften acizdir.

Cemaate iman telkin ederken içten içe Tanrı'yı sorgulamaya başlamış bir din ada­mı kadar çaresiz, kıvranır insan...

Yalnızlık korkusunu bastırmak için ömrü boyunca sayısız kadına tutulmuş bir Kazanova'nın sonunda anavatanı yalnızlığa dönmesi,

...ya da cehennemi bir cephede gün bo­yu askerlerine cesaret aşılayan kumandanın gece karargahta korkudan titremesi gibi,

...en yakından tanıdığı zaafı, en güven­diği yanına yakıştıramaz insan:

...ve kendini en bildiği yerinden vurur: Kalpse kalp; beyinse beyin...

...bir kurşunla durur.

* * *

Çünkü en beteridir kendisiyle savaşan­ların, kendine yenilmesi...

İnanmadan din adamı olarak kalamaz­sınız; sevmeden aşık rolü oynayamaz, cesa­retsiz savaşamazsınız; beyninizde bir urla beyinlere deva, kalbinizde kanayan bir ya­rayla kalplere şifa taşıyamazsınız.

Bu kuşatmayı yarmak için o "zaaf”ları­nızı yok etmek zorundasınızdır; çoğu kez kendinizden vazgeçmek pahasına...

insan, kendine rağmen gider o zaman...gençliğinde nice cana kıydığı kılıcının üzerine karnıyla yatıveren yaşlı bir Samuray savaşçısı ya da intihar için artık hükmedemediği tanıdık bir mikrofonu seçen Zeki Müren gibi, ölümü beklemeden onun kol­larına koşar.

Bazen uluorta, bazen yapayalnız,

...uçsuz bucaksız bir boşluğa akar...

Malum; "uzun süre uçuruma bakar­san, uçurum da senin içine bakar."

Can DÜNDAR

Adsız dedi ki...

Eğer, herkes soğukkanlılığını kaybedip seni suçladıgı zaman, sen soğukkanlılığını koruyabilirsen;

Eğer, herkes senden şüphelendiği halde onların bu şüphesini müsamaha ile karşılayabilirsen;

Eğer, bekleyebilir ve beklemekten yorulmazsan; yahut iftiraya uğrar da, iftira ile mukabelede bulunmazsan; ve aynı zamanda ne cok uysal ne de çok akıllıca bir tavırla konuşmazsan;

Eğer, düşünebildiğin halde düşüncelerin kölesi olmazsan;

Eğer, felaket ve saadetle yüzleşebilir ve bu iki sahtekarı aynı surette karşılayabilirsen;

Eğer, hayatını vakfettiğin şeylerin yıkılışını seyredebilir ve eğilip kırık aletlerle onu tekrar kurabilirsen;

Eğer, iş işten geçtikten sonra kalbini, sinirlerini ve vücudunu tekrar tam faaliyetle seferber edebilip gayene ulaşmaya çalışabilirsen; ve sana "dayan!" diyen iradenden baska hiçbir şeyin kalmadığı zaman dişini sıkmasını bilirsen;

Eğer, halk tabakasıyla konuştuğun halde faziletlerini koruyabilirsen; yahut krallarla dolaştığın halde gururlanıp benliğinden kaybetmezsen;

Eğer, ne sevdiğin dostlarının, ne de düşmanlarının sözleri seni incitmezse;

Eğer, herkesi sayabilir fakat kimseye fazla bağlanmamayı bilirsen;

Eğer, her dakikanın altmış saniyesini doldurabilirsen;

O zaman artık adam olduğunu düşünebilirsin

------------------------

Keşke; Göz göze geldiğim an tutsaydım onu kolundan,
Keşke; Keşke hayatı daha çok zorlasaydım,
Keşke; Daha çok baksaydım ağlarken gözyaşımın doyulmaz tadına,
Keşke; Anneme daha çok sarılsaydım,
Keşke; Vazgeçmeseydin benden , ben bütün özlemlerimle sana sokulmuşken,
Keşke; Ayağım takılmadan yürüyebilseydim bu hayatta,
Keşke; Beni düşünmediğine dayanabilecek kadar büyümüş olsaydım,
Keşke; Yalnız uyumak, dikenli bir yatakta çıplak yatmak kadar acı gelmeseydi bana,
Keşke; Git dediğinde arkama bakmadan gidebilecek kadar vazgeçmiş olsaydım senden,
Keşke; Yağmurda üşütüp hasta olana dek dolaşabilseydim, ayaklarım tutmayana kadar beklemeseydim,
Keşke; Yanından geçtiğim minik çocuğun ellerini ısıtabilseydim,
Keşke; Hayat bu kadar ağlarını örmemiş olsaydı hepimiz için,
Keşke; Babamın uykusunda tatlı rüya olsaydım, evini bırakan çirkin çocuk değil,
Keşke; Bırakıp gidecek kadar cesur olsaydım herşeyi,
Keşke; Keşke ayrıldığını sandığım yollar, içimdeki ülkenin en güzel yamacında birleşse,
Keşke; Keşke vazgeçtiklerim tatlı yaramaz çocuklar gibi bekleyip , yakalasalar beni yolun kenarında,
Keşke; Keşke birini vereceği bütün acılara katlanacak kadar sevseydim,
Keşke; Yüzümdeki her kırışıklığın yaşanan bir tecrübe gibi bir anlamı olsaydı şimdi, sadece kırışıklık değil,
Keşke; "Bırak gel" diyebilecek kadar cesur olsaydın,
Keşke; Özlediğimiz biri olsa her zaman, yanındayken bile özlediğimiz,
Keşke; Daha çok kapı açılsa , içine girip her kokuyu alabileceğim odalar bitmese,
Keşke; Zaman yakalamaya çalıştığım küçük bir bisiklet olmasaydı; ben bisikletimle yetişseydim her yere, yetmedi adımlarım yetişmeye,
Keşke; Denize bıraktığım küçük bir kan pıhtısı olmasaydı yavrum, ellerine dokunabilseydim şimdi keşke...
Keşke; Yanmış bir şehirde yapayalnız bırakmasaydım gecelerimi,
Keşke; Daha çok yıldızlara bakabilseydim yıldızlar bu kadar solup, kaybolmamışken,
Keşke; Okulun arkasında ben de içip içip sarhoş olsaydım yanımdakilerden korkmadan,
Keşke; Evin damında gecenin bir yarısı çay demleyip yıldızlara bakarken daha çok ağız dolusu gülebilseydik,
Keşke; İçimdeki hüzün denizi kocaman görkemli, gürültüyle akan bir şelale olsa,
Keşke; Annem bizi bırakıp giderken yanında olabilseydim,
Keşke; Kaçırdıklarım bir sabah yanımda oluverse,
Keşke; Keşke daha çok sindire sindire, ağzımıza burnumuza bulaştıra bulaştıra yaşayabilseydik bu hayatı,
Keşke; Hayallerimin peşinden gitseydim,
Keşke; Kimse ‘Keşke’ demeden yaşasa,
Keşke; Keşkelerimizi tek tek tüketecek kadar vaktimiz olsa…
Keşke; keşkelerimiz bu kadar çok olmasaydı,

Adsız dedi ki...

aşam İçin 13 Satır, Gabriel Garcia Marquez den

1. Seni sen olduğun icin değil, seninle birlikte olduğumda ben olduğum için seviyorum.

2. Hiç kimse gözyaşlarını hak etmez, onlara layık olan kişi ise seni ağlatmaz.

3. Sen istediğinde sana aşık olmaması, sana aşık olmadığı anlamına gelmez.

4. Gerçek arkadaş, elini tutan, kalbine dokunandır.

5. Birisine yabancılaşmanın en kötü biçimi yanında oturuyor olup ona hiç bir zaman ulaşamayacağını bilmektir.

6. Hiç bir zaman gülümsemekten vazgeçme, üzgün olduğunda bile! Gülümsemene kimin, ne zaman aşık olacağını bilemezsin.

7. Tüm dünya için sadece bir kişi olabilirsin fakat bazıları için sen bir dünyasın.

8. Zamanı onu seninle birlikte geçirmeye hazır olmayan biriyle geçirme.

9. Belki de Tanrı uygun kişiyi tanımandan önce yanlış kişilerle tanışmanı, onu tanıdığında minnettar olman için istedi.

10. "Bitti" diye üzülme, "yaşandı" diye sevin.

11. Her zaman seni üzecek birileri olacaktır, yapman gereken insanlara güvenmeye devam etmek, kime iki defa güveneceğine daha fazla dikkat etmektir.

12. Birini daha iyi tanımadan ve bu kişinin senin kim olduğunu bilmesinden önce kendini daha iyi bir kişiye dönüştür ve kim olduğunu bilerek kendine güven.

13. Kendini çok zorlama, en güzel şeyler onları en az beklediğinde olur.

"YAŞANAN HERŞEYİN BİR SEBEBİ VARDIR"