Pazartesi, Temmuz 10, 2006

Önemli!

"Hera'nin KalemindenBekliyorum Öyle Bir Havada Gel ki Vazgeçmek Mümkün Olmasın" yazısını word formatında olarak bilgisayarınıza indirmek için download linkine tıklayınız.

Saygılarımla
Navid Tabrizi
SmyrnA Blog Master

Ancak Türklerin yapabileceği icatlar:))

Bitmeyen piknik tüpü.

Sigara cepli çorap.

Topuğu basık ayakkabı.

Köpüklü su musluğu + şampuan konulan şofben.

Elektrik sayacı durduracağı.

Bujibaşı törpüsü.


Malzemeden çalındığı halde yıkılmayan bina.

Döner pişiren mikrodalga.

Laf atan korna.

Elektrikli kulak karıştırma makinası.

Minibüs arkasından para uzatmak için şöförün yanına kadar uzanan demir çubuklu tesisat.

Yolda yürürken bir yerlerin kaşındığını algılayan ve otomatik olarak kaşımaya başliyan alet.

Güdümlü anne terliği.

Sıcak su ısıtmalı maşrapa.

Kurban kesme makinesi.

Gerektiğinde kırmızı yanabilen yatak odası abajuru.

Körüklü dolmuş kapısı böylece minibüsçüler daha fazla yolcu alabilirler.

Basamakta durana çarpmıyan otomatik kapı.

Bacağı kesik gaziler için yarım otobüs koltuğu.

Deriye yapışan, suda kaymayı sağlayan deve güreşi mayosu.

Pembe dizi saatlerini dijital ekranında scroll eden bulaşık makinaları, buzdolapları.

Otobüste yan koltukta oturan kişinin gazetesini rahat bir şekilde okuma imkanı veren zoomlu gözlük.

Namaz vaktini hatırlatan müslüman guguk kuşlu saat.

Spor tutkunları için tribünlere yeni bir ses, taze bir soluk getiren küfür eden korna (korna başlığı değiştirilmek suretiyle istenen küfür seçilebilir).

Otomobil severler için meme yapmayan platin.

Düğmesine basıldığında “dü-lüü” sesi veren fake-akbil.

Dolma sarma makinesi (ki yapildi gururla satiliyor).

Kopüklü Türk kahvesi yapma makinesi (o da yapıldı).

Tavana değiştirilebilir duvar kağıdı, böylece atılan çiğ köfte yapıştığında tavanda iz bırakmayacaktır.

Enseye monte edilen otomatik burun karıştırma makinası.

Ağza takılan ve dişlerle şişe kapağı açmayı kolaylaştıracak açacak.

Bir ortamda bulunan kişilerle tanışmayı sağlayacak herhangi bir cihaz, gerçi bunu sağlayan bir alet icat etmişiz yakın zamanda. (bkz: turk genci tanışmak ister)

Halk tipi kaza hasar tespit cihazı. Arabaların üzerinde bulunan bir sensöra tutulur, arabalarda kaza sonrası ne kadar hasar olduğunu bildirir.

Şarjı hiç bitmeyen cep telefonu

Ben türküm abi diyen robot (bkz: i robot).

Polis kontrolünden önce kendiliğinden takılan emniyet kemeri.

Kahvelerde el altından kiralanacak okey ışınlama makinesi.

Radara yakalanmayı önleyen, ayrıca porno film de oynatabilen çok işlevli cd.
Bir gece vardı;
Peşine yıldızları takmış...

Bir gece vardı;
Beni sana getiren neşeyle...

Bir gece vardı;
Senin hiç görmediğin... Göremediğin...

Bir gece vardı;
Hep evinin sokağında biten...

Bir gece vardı;
Olasılık hesaplarıyla dolu...

Gidebilirdin...
Gelebilirdin...
Gülebilirdin...
Sevebilirdin...
Öpebilirdin...

Bir gece vardı;
Koynuna umutlar doldurmuş...

Bir gece vardı;
Karanlığına yaslanıp ağladığım...

Bir gece vardı;
Senin sarhoş olduğun...

Bir gece vardı;
Ay'ın sarısını satın almış...

Bir gece vardı;
Seni benden çalmış...

Bir gece vardı...
Yine var...
Ama benim gecem değil!

Gidebilirsin...
Gelebilirsin...
Gülebilirsin...
Sevebilirsin...
Öpebilirsin...

Bu gece benim değil...

maymulek

Seni ne çok sevdim ben. Ne çok gözyaşı döktüm senin için. Geceleri sen yatağında meleklerin kanatlarıyla uçarken ben penceremin önünde senin rüyana girmek için dua ederdim. Bir bakışına, bir dudak kıvrımında titreşen gülüşüne ulaşmak için dünyanın bütün çiçeklerini önüne sererdim.

Şiirler, şarkılar, sevgiler içimde tutuşan bir ateş, onun yangınında senin için kül kesildim. Ağır hastalar geceyi zor geçirir. Sabahı bekler kırgın yürekler, hasta umutlar, yalnız ruhlar. Yalnızdı gecelerim. Hastaydı gecelerim. Kan kaybından giden bir yaralı gibi umarsızdı gecelerim. Bir uçurumun kenarına beni taşıyan karabasandı gecelerim. Adına yalnızlık dedim. Sensizlik dedim.. Sen beni bilmedin, beni tanımadın, beni sevmedin.. Bu bir ölümdü, bu bir fermandı .. Bıçak kesmez artık beni, ip asmaz, çeküller yüreğimi taşımaz. Yaşamak mümkün değil, yalnızlık karanlık kapılarıyla üstüme kapandı. Amansız acılar içindeyim.

Ben seni ne çok sevdim. Dünya bildi, bir sen bilmedin. Yalnızlığın diğer adı aşka karşılık almamaktır. Kaçılamayacak kadar yakın, tutulamayacak kadar uzak bir yerdesin.. Benim aşkıma yalnızlık kucak açtı. Senin yokluğuna dokundum, içim yandı. Odamın çıldırtan sessizliğinde sana seslendim. Yankısı döndü dolaştı, senin kapıların bana kapalı. Kendi sesim yine bana ulaştı. Anladım ki beni hiç duymayacaksın.

Sana sitem edemem. Sana kırılamam. Bir tek dileğim var senden, son bir tek isteğim. O da MUTLU OLMAN.

Pazar, Temmuz 09, 2006

Mayıs....

Misafir yazar zuhaL :

Bir Kadın vardı;
Tahta briket ve tuğla karışımı bir evde oturan...
Bir Kadın vardı;
Şişe dibi gibi gözlüklerin ardında iki mavi boncuk..
Bir kadın vardı;
Her daim gülümseyen dudakları, ıslak öpücükleri,sıcacık sarılışları..
Bir kadın vardı;
Gülüşünde bin bir dert..
Sene de bir yada iki kez gördüğüm..Sıcaklığını bildiğim..sevgisini yüreğimde hissettiğim.
Bir kadın vardı;
Baharın başında..Başında dertler..
Bİ KADIN VARDI DİYORUM...
ilk baharın son ayında; o ayın tam ortasında..Tam da hayata sımsıkı sarılmanın ne demek olduğunu
anladığım anda yaşamını yitiren..
'Lösemi' denen kemik iliği kanserine bedenini içindeki yaşama sevincini, her şeyini
Mayısın 14ünde teslim eden..
O kadındı ananem...
Hala bir avuç toprağın altında olduğuna inanamadığım.
Hala Lösemi denilen hastalığın sadece televizyonlarda gösterilen görüntülerden ibaret olduğunu sandığım..
Felaketler gibi;
Yaşamadan ciğerinizi nasıl yaktığını bilemezsiniz...
O acıyı yüreğinizin en derin yerinde sızlayarak kanadığını görmeden hissedemezsiniz..
Anlatamıyorum anlatmak istediğimi neden...
Bir hüznü yüreğimin taa derinlerinde bir yerde hisse dipte tarifini yapamamak nasıl bi duyguymuş henüz fark ettim...
Hayat zor Hayat çekilmez..Peki neden ölmek istemiyoruz ki biz..???!!!
En çok sevdiklerimizi yanımızda göremiyoruz biz..bizi yaratıp ta yoktan var eden onları bizden daha çok seviyor ki
tez elden yanına çağırıyor...
ANANEm...
Kısa tombik görünen , sevimli yüzlü mavi boncuklu ender insanlardandı...
2004'ün mayıs ayında kemik iliği kanserine yenik düştü...
Aylardır varlığına dair pek çok şeyi hatırlayıp koruduğum bu melek yüzlü kadına dair tek bir satır çıkmayışı
kalemimden beni hüzünlendirdi. Senede bir kaç kez; belki birkaç yılda bir
Görebildiğim sevgi yumağı olan bu meleğin kaybolup gittiğini henüz kabullenebiliyorum..
Burada İstanbul'da olsam da; oraya Düzce'ye gitsem de bir akşamüstü serinliğinde bir
yerlerden çıkıp gelecekmiş gibi ümitlenir gözlerim kapılarda...Sanki hiç emanetini teslim
etmemiş gibi..birlikte geçirebildiğimiz zamanlar o kadar az ki tarif edecek anlatacak pek bişi bulamıyorum...
(Allah'ım neden!!???) sevginizi bilip sevdiklerinize söyleyememek gibi..Hissettiklerinizin
güzelliğini temizliğini ve duruluğunu algılayıp şekillendirecek cümleleri bulamamak gibi..

KEŞKE KELİMELER YETSE..
Seni en son bi hastane odasında gördüm anane. ''Hastayım '' diyordun!! ''çok hastayım''...
Çocuk gibi bakıyordu gözlerin, rahatsızlığının ne olduğunu; nereye gittiğini bilmeyen sözlerin vardı..
bu insanlar neden gelip gidiyorlar, bu doktorlar ne yapmaya çalışıyor, ben niye onkoloji bölümünde
bu yüzünde maskelerle dolaşan insanların arasındayım?? Diye soran bakışların aklımda..!! iyileşiceksin''demiştim sana
Ve gerçekten iyileşeceğine inanmıştım ta derinlerden..
Aradan aylar geçti ben iyi olduğuna inandım..
Kendimi kandırmışım anane..ozaman fark etmeliymişim senin göç yollarına düştüğünü,
kanatlarını hazırlamaya koyulduğunu..
Aptallığıma yanıyorum anane nasılda anlayamadım. Aylar sonra bi mutfak köşesinde yüreğimden kopan parçaları
birleştirdim senin için...
Sen kanatlanıp uçtun mu?
Bilmediğim diyarlara doğru..
Bir kadın vardı yüreğimin bir köşesinde sakladığım
Ardından doyasıya ağlayamadığım...
Bir kadın vardı
Artık düşlerimde bile özlemlerimi gideremediğim...
Ananeme sonsuz hürmetlerimle..