Cumartesi, Haziran 10, 2006

Aşk Hiç Biter Mİ?

Aşk Bitti /Ezginin Günlüğü'nden

Aşk bitti

Elimden sanki minik bir balık kayıp gitti

Aşk bitti

İçimden sanki bir şeyler kopup gitti

Aşk hiç biter mi

Hiç bir şey olmamış gibi

Boşlukta kaybolup gider mi

Aşk hiç biter mi?

Aşk hiç biter mi?

Kalır adımızla

Bir sokak duvarında

Bir ağaç kabuğunda

Bir takvim kenarında

Kalır bir çiçekte

Bir defter arasında

Bir tırnak yarasında

Bir dolmuş sırasında

Kalır bir odada

Bir yastık oyasında

Bir mum ışığında

Bir yer yatağında

Aşk hiç biter mi ?

Aşk hiç biter mi ?

Kalır dilimizde

Yinelenen bir şarkıda

Bir okul çıkışında

Bir çocuk bakışında

Kalır bir kitapta

Bir masal perisinde

Bir hasta odasında

Bir gece yarısında

Kalır bir durakta

Yırtık bir afişte

Buruk bir gülüşte

Dağılmış yürüyüşte

Aşk hiç biter mi ?

Aşk hiç biter mi ?
Kalır bir sokakta

Bir genel telefonda

Bir soru yanıtında

Bir komşu suratında

Kalır bir pazarda

Bir kahve kokusunda

Bir tavşan niyetinde

Bir çorap fiyatında

Kalır bir yosunda

Bir deniz kıyısında

Bir martı kanadında

Bir vapur bacasında

Aşk hiç biter mi?

Aşk hiç biter mi?

Men Don't Cry ...

In you a thousand regrets,
tears in your eyes,
Upon your face the strange panic caused by forbidden thoughts
.Your voice upset, your hands cold,
The words in your throat all knotted up.
Men don't cry, wipe away your tears.
Don't hide your eyes from me shamefully.
Men don't cry...
don't forget we're all human.
With time, I'll silence the pain within you.
Your tears are melting me inside.
Men don't cry my love, wipe away your tears.
Men don't cry, wipe away your tears.
Don't hide your eyes from me shamefully.
Men don't cry...
don't forget we're all human.
With time, I'll silence the pain within you.
It's hard to forget the days that I've lived.
What's it like waiting nights without end?
Ask me, I know.
To miss terribly and to know that you're not loved in return,
There's no end to my troubles.

Men don't cry, wipe away your tears.
Don't hide your eyes from me shamefully.
Men don't cry...
don't forget we're all human.
With time, I'll silence the pain within you.
Your tears are melting me inside.
Men don't cry my love, wipe away your tears.

NAMUS ADINA İŞLENEN CİNAYETLERİ ÖNLEMEK TOPLUMUN HER KESİMİNE DÜŞÜYOR'

Tüm dünyada kadınların ekonomik, siyasi ve toplumsal olarak güçlenmeleri için çeşitli programlar yürüten Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, kadına yönelik şiddet türlerinden en utanç vericisi, namus cinayetleri konusunda, Nüfusbilim Derneği'yle birlikte yürüttüğü "Türkiye'de Namus Cinayetlerinin Dinamikleri; Müdahale Olasılıkları" başlıklı araştırmanın raprunu yayımladı. Namus cinayetlerini de içeren kadına karşı her türlü şiddeti önleyecek politikaların, ancak bu eylemlerin ardındaki toplumsal yapının, yaşam tarzının ve zihniyet yapısının anlaşılması ile geliştirtirilebileceği düşüncesinden yola çıkılarak hazırlanan rapor, Türkiye'de bu konudaki toplumsal yapı ve anlayışa ışık tutuyor

Türkiye'de Namus Cinayetlerinin Dinamikleri; Müdahale Olasılıkları araştırma raporunun Özet ve Değerlendirmesi

Toplumda namusa ilişkin yaygın bakış açıları, hangi davranışların 'namusa aykırı davranış' olarak değerlendirileceği ve cezalandırılacağını belirlemektedir. Namus cinayetleri de böyle bir zemin üzerinde meşruiyet kazanmaktadır. Namus cinayetlerine meşruiyet kazandıran ve dolayısıyla da onların devam etmesine yol açan koşulları daha iyi kavrayabilmek için bu araştırma esas olarak iki eksene dayalı yürütülmüştür. Bunların ilki farklı namus algıları ve onları etkileyen faktörler, ikincisi de 'namusa aykırı davranış' olarak nitelenen olaylarda bu davranışta bulunan kişilerin başlarına (cinayet dahil) neler geldiğidir.

Araştırma, Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu'nun (UNFPA) 2004 yılında gerçekleştirdiği, son beş yıl içinde üç gazeteye yansıyan namus/töre cinayetleri taraması sonuçlarına göre, namus cinayetinin en fazla olduğu belirlenen kentler arasından seçilen dört kentte (İstanbul, Şanlıurfa, Adana ve Batman'da) yapılmıştır. Görüşme yapılan kişilere genelde kent merkezlerinde ulaşılmıştır. Niteliksel araştırma olarak planlanan projede, yukarıda sözünü ettiğimiz iki eksene yönelik bilgiler, sınırlı sayıda kişi ile derinlemesine görüşmeler ve doğal ortamlarında grup sohbetleri yapılarak elde edilmeye çalışılmış, görüşülecek kişiler rastlantısal örneklem kurallarına göre değil, amaca yönelik biçimde belirlenmiştir. Daha açık söylersek, bu araştırmanın sonuçlarından istatistiksel genellemelere gitmek mümkün değildir, zaten araştırmanın böyle bir hedefi de yoktur. Tercihi böyle yapmamızın nedeni, daha önce bu konuda yapılmış fazla çalışma olmaması, konunun hassasiyeti ve kesin kalıpları çizilmiş soru kağıtları aracılığı ile tam da istediklerimizi elde edemeyeceğimiz konusundaki kanaatimiz olmuştur. Amacımız, konuyu daha iyi anlamak, bu yöndeki eğilimler konusunda derinlemesine bilgi elde etmek, gözlem ve izlenimlerimizi derleyerek bazı sonuçlara ulaşmaktı. Hedeflediğimiz gruplar da her kentte, hem kentin yerlileri, hem de farklı bölgelerden göç ederek oraya gelmiş kişiler (cinsiyet ve yaş farklılıklarını da göz önünde bulundurarak), çeşitli mesleklerden kişiler (özellikle de konuya daha yakın olanlar), STK çalışanları ve mağdur ve mağdur yakınları olmuştur. Araştırma sırasında toplam 194 görüşme yapılmıştır ki, bunların 18'i grup görüşmeleridir ve çoğu kez ikiden fazla kişiyi içermektedir. Böylece, görüşülen kişi sayısı 250'ye yaklaşmıştır Yaygın Namus Algısı ve Büyük Gözaltı

Namus, kişilerin toplumsal cinsiyeti, yaşı, yaşamını geçirdiği yerleşim yeri, eğitimi, aşiret ve akrabalık ilişkileri gibi çeşitli faktörlerin etkisi altında algılanıp, yaşamlarının bir yerine oturtulmaktadır. Özellikle kırsal kökenli, aşiret ve akrabalık ilişkileri güçlü, kente göç etmiş olsalar bile çevreleri fazla değişmemiş, ait oldukları aile ve topluluğun yaşamlarında öncelikli bir yere sahip olduğu gözlenen kişilerde namusun, insanların uğruna öldürülebileceği çok büyük bir şey, yaşamın anlamı ve amacı olarak tanımlandığı görülmüştür.

Öte yanda, tüm kentlerde, kişiler arasındaki farklı algılamalara karşın, en güçlü eğilimin namusu kadın, kadın bedeni, cinselliği ve kadınların kontrol edilmesi biçiminde ele alış olduğu söylenebilir. Bu çerçevede namus, bir erkeğin karısı, yani 'helal'idir, kız kardeşidir, annesidir, ailedeki diğer kadınlar, hatta yakın çevredeki kadınlardır. Erkek, bunların hepsine göz kulak olmak durumundadır. Böyle bir anlayış, kadınları, sadece kendi babaları, ağabeyleri ve evli oldukları durumda eşlerinin değil, ayni zamanda yakın çevredeki erkeklerin de gözetimi altına sokmaktadır. Erkeklerin sorumluluk alanları genişlerken, kadınlar üzerindeki baskı da artmış olmaktadır. Hele, aşiret ve akrabalık bağlarının güçlü olduğu koşullarda, ya da toplumsal baskının daha fazla hissedildiği daha dar ve yüz yüze ilişkiler içinde yaşanan çevrelerde bu baskı daha da yoğunlaşmaktadır.

Namus algısının kadın bedeni üzerinden kavrandığı durumlarda namus, kadınların gündelik yaşam pratikleri, eğitim görme, çalışma, evlenme, bekaretin önemi, sadakat, istediği kişi ile evlenebilme, sevdiğine kaçma, boşanma gibi konular üzerinden yürütülen bir söylem içinde dile getirilmiştir. Bu konudaki değerlendirmelerin çoğunluğunda, kadınların erkeklere göre, orta yaş ve üzeri erkeklerin ise genç erkeklere göre görece daha hoşgörülü tavırlara sahip oldukları izlenmiştir. Ancak, bu yaklaşımlar, kadınların ve erkeklerin köy veya kent kökenli oluşları, eğitimleri ve ne türlü bir çevrede yaşadıklarına da bağlıdır. Örneğin, köy kökenli, yaşlı, okuma-yazması olmayan kadınlar ile kapalı bir çevrede yaşayan, eğitimsiz ve yoğun aile baskısı altındaki genç kızların bağnazlık açısından erkeklerden farklı olmadıkları da gözlemlenmiştir. Öte yanda, kentte yaşadıkları ve belli bir düzeyde eğitim aldıkları halde genç erkeklerin namusla ilgili ifadelerindeki sertliği, değerler açısından yaşadıkları bazı çelişkilere bağlayabiliriz. Aileleri tarafından kız kardeşlerini veya akraba kızlarını denetlemek üzere bazı değerler ve beklentilerle yetiştirilmiş olan gençler, bir taraftan da yaşadıkları kentte, evinin dışında bir yaşamı olan, okula giden, çalışan, erkeklerin gittiği sosyal mekanları kullanan, belli özgürlük alanına sahip genç kadınları da tanımakta, onlarla arkadaşlık etmektedirler. Artık evlerinin dışında bir rolleri ve kadın-erkek ilişkileri konusunda farklı görüşleri olan bu kadınları, öğrendikleri değerler çerçevesinde kendilerine itaat ettirmenin çok da kolay olmayacağı ortadadır. Kadınları kontrol edebilmek için gerekli sınırları nasıl çizeceklerini bilemediklerinden üniversite öğrencisi erkekler bile, kişilerin töreye dayalı olarak öldürülmesine karşı çıkmakla birlikte, aile disiplini ve terbiyesi açısından törelere tümüyle uyulması konusunda zaman zaman aşırı hassasiyet göstermektedirler.

Kadın bedeni üzerinden kurulan, kadınlardan daha pasif, erkeklerden daha aktif bir rolün beklendiği namus anlayışının, ulusal gelenekler ve Islami prensipler ile de bağlanarak, "Türk ve Müslüman ailesinin temel normları" biçiminde genelleştirilmesi, bu toplumun kültürünün önemli bir unsuru olarak vurgulanması ve her kentte pek çok kişi tarafından çeşitli biçimlerde bir şekilde tekrarlanması, bu yaklaşımın oldukça geniş bir kesim tarafından onaylanan, yaygın bir kavrayış olduğuna işaret etmektedir. Bu ele alış tarzı kadının ve erkeğin toplum içindeki rollerinin tümüyle farklı olmasını bir anlamda meşru kılarken, bunun bir uzantısı olarak kadınlara ve erkeklere evlenme, boşanma, aldatma-aldatılma konularında da farklı standartlar uygulanabilmektedir. . Sonuçta, 'namusa aykırı olduğu' düşünülen bir davranış kadınlarda ve erkeklerde farklı uygulamalara ve sonuçlara yol açmakta, daha da kötüsü, 'namus' ve 'namusun korunması' adına işlenen cinayetlere de daha farklı bir gözle bakılıp, haklı görülmelerine yol açmaktadır.

Namusu daha geniş anlamda ve özellikle de bireyin kendisine bağlı olarak tanımlayanlar ise namus algısının kadın bedeni üzerinden kurulması yaklaşımından kendilerini olabildiğince uzak tutmaya çalışmışlardır. Yüksek öğrenimi ve belli bir toplumsal konumu olan meslek sahipleri, büyük kentlerde doğmuş ve büyümüş kişiler ve STK çalışanları arasında daha çok dile getirilen bu yaklaşım biçimi, kişilerin toplumun her alanında yaptıkları işlerde ve insanlara karşı davranışlarında dürüst olmaları, kendi istedikleri gibi bir yaşamı sürdürürken çocuklarını, toplumu, ülkeyi ve daha genel olarak insani değerleri de gözetmeleri gibi konularla açıklanmaya çalışılmıştır. Bu tür yaklaşımlara sahip olanlarda, kadın ve aile konusu, daha çok eşlerin birbirine bağlılığı, aileye ve çocuklara bağlılık gibi konular üzerinden tartışılmıştır.

Namusun kadına odaklandırılması ve onun bedeni üzerinden kurulmasına şiddetle karşı çıkan kişilere ise esas olarak bazı meslek sahipleri (özellikle de kadınlar), üniversite öğrencisi genç kadınlar, kadın örgütlerinde çalışan ya da bu tür kuruluşlarla ilişkisi olan bazı kadınlar arasında rastlanmıştır. Diğer eğilimlere kıyasla görece az sayıda kişi tarafından ifade edilmiş olsa da bu eğilim, namusun kadın bedeni üzerinden kurulması ve kadınların namusunun toplumun tüm erkeklerinin gözetimine verilmesinin özgürlükleri sınırlayıcı ve yıkıcı yönüne yaptığı vurgu nedeniyle bu çalışma açısından özellikle önemlidir.

Araştırma, namusun kadın bedeni üzerinden algılanmasının, daha geniş anlamda "Türk ve Müslüman ailenin temel normları" çerçevesinde de ifade edilerek, toplumda yaygınlaştırıldığını ve farklı ölçülerde de olsa sıklıkla kabul gören bir anlayış olarak ortaya çıktığını göstermiştir. Öyle ki, bu tür bir anlayış ile hiçbir ilişkileri olsun istemeyenler, bu konudaki rahatsızlıklarını dile getirenler bile bundan etkilenmekte ve davranışlarını toplumda böyle bir algının varlığını düşünerek ayarlamak durumunda kalabilmektedirler. Erkeklerin, özellikle de genç erkeklerin kendilerini belli ölçüde baskı altında hissetmelerine yol açan bu anlayışın, kadınların davranışlarının toplumca kontrolünü meşru kılan büyük bir göz altıya yol açtığını söyleyebiliriz. Namusa aykırı hareket ettiği düşünülen kadınlara (ve erkeklere) verilecek cezalara da meşru bir zemin böylece yaratılmaktadır. Namus Cinayetleri Nasıl Algılanıyor?

Araştırma bulguları, toplumumuzda namusa dayalı cinayetlerin nasıl algılandığı, namus/töre cinayetlerinin farklılaştırılma biçimleri ve namus saiki ile işlenmiş cinayetlerin nedenleri konusunda da farklı görüşler olduğunu yansıtmıştır.

Namus cinayetlerinin algılanış biçimlerinde önemli bir eğilim kişilerin, namus saiki ile işlenmiş cinayetler ile aile meclislerinin toplanması ve karar almasıyla gerçekleşen cinayetleri birbirinden farklı görülmeleridir. Buna göre, özellikle aile meclisi kararlarının geçerli olduğu töre cinayetleri, bireysel bir eylem olduğu düşünülen diğer namus cinayetlerinden ayrı olarak ele alınmaktadır. Hatta, Istanbul'da görüştüğümüz kişiler, töre nedeniyle işlenmiş cinayetleri, kendilerinden oldukça uzakta ve başka birilerinin sorunu olarak ifade etmişlerdir. Bu tür değerlendirmeler sadece Istanbul'un yerlileri arasında değil, Istanbul'a göç etmiş kişilerde de izlenmiştir. Törelere dayalı namus cinayetlerini başkalarının sorunu olarak bir anlamda 'ötekileştirenlerin' bunları özellikle Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğu Bölgesi, buradaki toplumsal yapının özellikleri, geri kalmışlık ve çeşitli yoksunluklar ile bağlantılı gördükleri, diğer namus cinayetlerini ise her yerde gerçekleşebilen, kaçınılmaz ve daha bireysel eylemler olarak değerlendirdikleri, hatta kendisini aldattığı için karısını kıskançlık sonucu öldüren bir erkeğin durumuna 'herkesin başına gelebilecek bir şey' olarak daha farklı bir anlayışla yaklaşanlar olduğu izlenmiştir. Bu durumda töre ve namus cinayetleri, nedenleri ve sonuçlarından çok, cinayetin işleniş biçimi temelinde birbirinden ayrılmış olmaktadır.

Öte yanda, bu tür olayların daha sık yaşanmış olduğu yerlerde, özellikle de bu olayların içinde yer almış ya da yakın tanığı olmuş kişiler, töreye dayalı namus cinayetleri ile diğerleri arasına pek bir farklılık koymadıkları gibi bu olaylara daha 'içeriden' bir bakış açısıyla yaklaşmışlardır. Burada, üzerinde daha çok durulan olayların altında yatan namus anlayışı olmuştur ki, kendi yaşadıkları bölgelerde namus ile ilgili değerlerin belirlenmesinde törelerin önemli bir rol oynadığından hareketle 'namus-töre fark etmez, zaten ikisi de ayni şey, namus' gibi ifadeler kullanılmıştır. Öte yanda, bu tür olayların sıklıkla gerçekleştiği yerlerde yaşamakla birlikte, töre cinayetlerinin sadece kırsal alanda varlığını sürdürdüğünü (o da gitgide azalarak) söyleyen ve onları kendi yaşantılarının çok dışında algılayan, kent merkezinde yaşayan, genç, eğitimli bir kesimin (özellikle üniversiteli genç kadınlar) olduğu da görülmüştür.

Namus/töre cinayetleri arasında bazı farklılıklar olduğunun görülmesi, her bir olayı daha iyi anlayabilmek ve çözüm yollarını tartışabilmek açısından sosyolojik bir anlam taşımaktadır. Öte yanda, farklılığa yapılan vurgunun, aile meclisi kararlarının önemli olduğu, töreye dayalı namus cinayetleri ile aile meclisi kararlarının olmadığı namus cinayetlerinin tümüyle ayrı bir kefeye konulmasına ve dolayısıyla da birinin diğerine göre (özellikle de ceza yasaları açısından) hafifletici gerekçelerinin olduğunun düşünülmesine yol açabileceği de hassasiyet gösterilmesi gereken bir konudur. Altını çizmemiz gereken nokta, bunların hepsinin 'namus' gerekçesi ile işlenen cinayetler olduğu ve insan canının alınması boyutuna vardırılmış şiddet olayları ile karşı karşıya olduğumuzdur. Sosyolojik açıdan aralarındaki farkı yadsımayan, ancak temel neden ve sonuç açısından benzerliğe vurgu yapan bir yaklaşım, namus/töre gerekçesiyle işlenen cinayetleri başkalarına ya da bazı bölgelere ait değil, hepimizin içinde yer aldığı topluma ait ve önlemleri üzerinde düşünmeyi bugünden yarına erteleyemeyeceğimiz şiddet olayları olarak algılamamızı kolaylaştırabilir.

Namus Cinayetlerinde Kaçınılmazlık Vurgusu

Namus cinayetlerine nasıl yaklaşıldığı konusu kişilerin zihinlerindeki namus/töre cinayeti farklılıklarına ve bu tür olayların ne denli içinde/yakınında yaşadıklarına bağlı olarak farklılıklar göstermekle birlikte genelde namus cinayetlerine karşı tavırlarda aşağıdaki eğilimler izlenmiştir:


Namusa aykırı bir davranışta bulunmuş olan kişinin ölümü hak edeceği ve öldürmek durumunda kalanların da başka seçenekleri olmadığını söyleyerek, namus cinayetlerine açık destek verenler
Namus cinayetlerine koşullu destek veren, yani cinayet işlemeyi kimsenin istemeyeceğini, ancak kanıtlanmış bir aldatma durumunda ve/veya toplumdan gelen baskıya dayanamayan kişilerin böyle bir eyleme girişebileceğini söyleyenler
Kişilerin toplumsal baskı altında kaldıkları zaman, özellikle de yoksul, güçsüz ve eğitimsiz iseler bu onursuzluğu taşıyamayıp, kaçınılmaz olarak cinayeti işleyebileceğini söyleyenler
Farklı gerekçelerle de olsa kişilerin namusa aykırı bir davranışta bulunduğu gerekçesiyle öldürülemeyeceğini söyleyenler. Görüşlerini bu şekilde açıklayanların bir kısmı, namusa aykırı davranışın suç oluşturmayacağını, bunların cezalandırılmasının kadınlara karşı ağır bir şiddet uygulaması olduğunu söylerken, kimileri de ilkesel düzeyde ya da dini inançlarına dayanarak insan canının alınamayacağını belirtmişlerdir.

Genelde değerlendirme farklılıklarının, kişilerin namus ile ilgili anlayışlarına dayandığı, namusun kişilerin yaşamlarının tek amacı olduğunun belirtildiği ve/veya esas olarak kadın bedeni üzerinden kurulduğu durumlarda, namus cinayetinin de "anlayış gösterilebilir" "onay verilebilir" bir eylem haline geldiği izlenmiştir. Yapılan açıklamalarda, namus cinayetlerini (en azından insanların namus adına öldürülmesini) kesinlikle doğru bulmadığını söyleyen kişiler (ki bunlar arasında farklı mesleklerden kişiler, kadınlar, STK çalışanları, üniversite öğrencisi genç kızlar, din görevlileri vardır) dışında çok sayıda kişi, bu tür cinayetlere açık destek vermeseler bile olayın, o kişi için kaçınılmaz olduğunu ifade etmektedirler. Kişinin ağır bir sosyal baskı altında olduğunu söyleyerek bir biçimde cinayeti işleyeni değil de, toplumu suçlayanlar arasında bu tür olayların yakın tanığı olmuş çeşitli mesleklerden kişilerin de (bazı avukat ve polisler dahil) yer aldığı görülmüştür.
Namus Cinayetlerinin Nedenleri

Namus cinayetlerine yol açan nedenler konusunda kişilerin çoğu kez birden fazla faktör üzerinde durmalarına rağmen, çoğunlukla belirtilmiş olan konuları birkaç kategoride toplamak mümkündür.


Olayları ekonomik ve sosyal koşulların ve geri kalmışlığın yol açtığı yoksunluklara bağlayanlar:Bu tür görüşlere sahip olanların önemli bir kısmı namus cinayetlerini kendilerine daha uzak, belirli bölgelere (ya da kırsal alanlara) ve o bölgelerde yaşayan etnik gruplara ait bir sorun olarak görme eğilimindeki kişilerdir. Onlara göre, bu bölgelerin ekonomik ve sosyal koşullarının iyileşmesi ile bu tür olaylar da ortadan kalkacaktır.
Olayların ataerkil ilişkilere dayandığını, erkeklerin kadınlar üzerinde denetim kurmasının bir sonucu olduğunu söyleyenler:Özellikle eğitimli ve meslek sahibi bazı kadınlar ve kadın STK'larında çalışanlarca dile getirilen bu görüşte, yasal sistemin de güçlü olandan yana davrandığı ifade edilmiştir.
Olayları ailelerin çocuklarını yetiştirme biçimine bağlayanlar:Bu görüşü savunanlar arasında bazı meslek sahipleri çocuklara fazla baskı yapılarak, yanlış yönlendirildiklerini söylerken, diğerleri de (özellikle büyük kentlere göç etmiş ve çeşitli sorunlar yaşamış kişiler) çocukların iyi terbiye edilememesi, özellikle dini bir terbiye almamaları ve Allah korkusu verilmemesi gibi konulara değinmişlerdir.
Bu nokta, daha çok namus cinayetlerini bireysel eylemler olarak töre cinayetlerinden farklı gören kişilerce belirtilmiştir.

Bu nedenlerin yanı sıra, medyanın da bu konularda özellikle magazin programlarında yansıttığı olaylarla kışkırtıcı bir rol oynadığı da pek çok kişi tarafından dile getirilmiştir. Vurgulanan bir diğer nokta da mağdurlara yardımcı olacak, onları en azından geçici koruma altına alacak kuruluşların bulunmayışıdır. Bu yetersizliği belirtenler, çoğunlukla mağdurlara yardımcı olmaya çalışan kamu kuruluşları ve STK çalışanlarıdır. Bu açıklamalarda üzerinde durulan nokta, tehdit altındaki mağdurları koruyacak kurumların yeterli olmamasının da onların kaderini olumsuz yönde etkilediğidir.
Namus cinayetlerinin nedenleri olarak, ekonomik- sosyal koşullar ile toplumsal baskının üzerinde sıklıkla durulması, bir anlamda kişinin ya da kişilerin uyguladığı şiddetin göz ardı edilmesine, en azından hafife alınmasına ve onlara daha toleranslı yaklaşılmasına yol açabilir. Yukarıda kadınlar için sözünü ettiğimiz 'gözaltı durumu', toplumun beklentisine uygun biçimde onlara göz kulak olmadığı düşünülen erkeklere de bu görevlerini, onlar üzerinde ağır bir baskı kurarak hatırlatmaktadır. Ancak, kişinin/ kişilerin davranışını, kaçınılmaz bir durum olarak göstermenin ve çevre baskısını aşırı derecede vurgulamanın bu cinayetlerin meşruiyet zeminini güçlendirebileceği de gözden kaçırılmaması gereken bir noktadır. Toplumun baskısının, özellikle de kişilerin büyük aile ya da aşiret bağları içinde yaşadıkları durumlarda ne denli güçlü olduğu, bu baskının hangi mekanizmalarla kurulduğu, hangi amaçlar için kullanıldığı ve hangi durumlarda kişilerin sosyal baskıya rağmen farklı kararlar alabildiğinin bilinmesi alınacak önlemlerin saptanması açısından önemlidir. Öte yanda, cinayeti işlemiş kişinin kişisel sorumluluğunu ve dolayısıyla suçunu neredeyse ortadan kaldırıcı bir boyutta yorumlanmamalıdır.

Hepsi Cinayetle Sonuçlanmıyor ama…

Bu araştırmada, mağdurların, tanıkların ya da bu tür olayları başkalarından duymuş olanların anlattığı 100'ün üzerinde öykünün değerlendirilmesi sonucunda "namusa aykırı davranış" olduğu düşünülen durumların belli bir bölümünün (ki bu araştırma sırasında aktarılmış olan olaylarda yaklaşık yarısının) cinayetle sonuçlanırken diğerlerinde başka çözümler bulunduğu görülmüştür. Ancak, bulunan çözümlerin çoğunluğu ölümden kurulmuş olsa da kadının(bazı durumlarda erkeğin de) çeşitli biçimlerde mağduriyetine yol açmaktadır. Sonuçta, cinayet kurbanı olanlar kadar, öldürülmeyenler de o toplulukta namusa aykırı olduğu kabul edilen bir davranışta bulunmanın cezasını ağır bir biçimde çekmektedirler. (Aile tarafından dışlanma veya reddedilme, yaşadığı yerden uzaklaştırıp, başka bir yerde yaşamaya mahkum edilme, sevmediği ve/veya uygun olmayan bir kişi ile evlendirilme, değiş-tokuş edilme, başkalarına ibret olsun diye, bir uzvunun örneğin burnunun kesilmesi gibi).

Hikayeler, esas olarak kadının evli olup, olmaması ve nasıl bir davranış içine girdiğinin bu tür olayların sonuçlarını etkilediğini, ancak her durumda olayın yaşandığı çevre ve ailenin koşullarının da işin akışını değiştirebileceğini göstermektedir. Buna göre de birbirine çok benzer gibi gözüken olayların farklı sonuçlara yol açabildiği izlenmiştir. Bu araştırmada, bize aktarılan olaylar, kadının medeni durumu ve namusa aykırı olduğu düşünülen olayın ne olduğuna göre belli kategorilere ayrılarak değerlendirilmiş, cinayet ile sonuçlanmayan olaylarda ne tür pazarlıklarla, hangi çözümlere ulaşılabildiğine dair bilgiler de edinilmiştir. Kişilerin aktardığı öyküler şunları göstermiştir:

Evli bir kadının bir başka erkekle ilişki kurması/ya da ilişkisi olduğunun düşünülmesi durumunda, kadın ve onunla ilişkiye giren erkek ölüm cezasını hak etmekte ve bu durumda hem kadının eşi, hem de ailesi ve ayrıca erkeğin ailesi bu cezayı yerine getirme sorumluluğunu taşımaktadır. Bu durumlarda olayın bir biçimde kanıtlanması önem taşımaktadır. Yine bu olaylarda, kadının ilişki kurduğu kişinin ailesi genelde olayın dışındadır ve oğulları öldürülse bile olayın üstünü örtmeyi tercih edebilirler. Kadının eşinin cinayeti işlemek istemediği veya bir şekilde ölümle sonuçlanmayan vakalarda tüm ailenin toplum tarafından dışlanması söz konusu olmaktadır. Böyle durumlarda STK veya diğer kuruluşların aileye verdiği destek çok önemlidir. Bazı olaylarda ise önemli bir kanıt olmadığı ve/veya eşinin kadına bir şey yapmak istemediği koşullarda, kocanın akrabalarının ona bir biçimde zarar verdiği durumlar da söz konusu olmaktadır.
Evli bir kadının bir başkası ile kaçtığı durumlarda da yine ölüm cezasının hak edildiği düşünülmektedir. Böyle durumlarda bazen, kadını kaçıran erkeğin ailesinin konumu, kadının arkasında duracak güce sahip olup olmamaları belli pazarlık kapılarını açabilmektedir. (Kadını kaçıran erkeğin ailesinden bekar kızların kadının ailesine verilmesi gibi)
Kadının boşanmak istemesi ya da eşinin evini terk edip gitmesi gibi durumlar, ya da boşanmış bir kadının bir başka erkekle ilişki kurması (ki evli bir kadının ilişki kurmasından farklı değerlendirilmemektedir) ölüm cezası ile sonuçlanabilmektedir. Kadının cezalandırılması eşi tarafından yapılabileceği gibi onu gözetim altında tutmakla kendisini yükümlü gören oğlu, kayınbiraderi ve diğer akrabaları tarafından da gerçekleştirilebilmektedir. Boşanma durumunda kadınlar genellikle daha geniş bir akraba topluluğunun, hatta akrabalık ilişkisi içinde olmadıkları bir çevrenin gözetimi altına girmektedirler.
Bekar bir kızın bir erkekle ilişkisinin olduğu /olduğunun düşünüldüğü durumda bu olayın kadının ve erkeğin, ya da sadece kadının veya erkeğin öldürülmesi ile sonuçlanması söz konusudur. Ancak, bu olayların bir bölümünde, özellikle de kadının birisiyle (bu, sevdiği erkek olmayabilir) evlendirilmesinin mümkün olduğu koşullarda bir cinayete yol açılmadan çözüme ulaşılmaktadır. Böylesi durumlarda, özellikle kızın ailesinin kararı önemlidir; sonucu olumsuz yönde etkileyen önemli faktörlerden biri kızın hamile kalmış olması, diğeri de olayın çevrede yaygın biçimde duyulmuş olmasıdır. Cinayetin işlenmediği bazı durumlarda da genç kızların intihar ettiği, hatta bazen aileleri tarafından intihara yönlendirildiği aktarılmıştır. Yine böyle vakalarda, annenin ve kız kardeşlerin öldürülme olayına şiddetle karşı çıkmaları durumunda hepsinin birlikte aileden(aşiretten) dışlanması söz konusu olabilmektedir.
Bekar bir kızın bir erkekle kaçma durumunda ise, sonucun ölüm olabileceği (kendisi ve birlikte kaçtığı erkek açısından) gibi çok çeşitli pazarlıkların da gündeme gelebileceği izlenmiştir. Bu tür olaylarda kızın kaçtığı erkeğin evli olup olmaması, ailesinin veya kendisinin sosyal -ekonomik konumu, kızın nişanlı olup olmaması, erkeğin ailesinin kızı isteyip istememesi gibi birçok faktör iç içe geçerek sonucu belirlemekte ve oldukça karmaşık, genellikle de kadın açısından onur kırıcı, ona takas edilen bir mal muamelesinin yapıldığı bir pazarlık süreci yaşanmaktadır. Olayları anlatanların ifadelerinde sıklıkla 'aldık, verdik, kaldırdık, götürdük, getirdik' gibi sözcüklerin yer aldığı, pazarlığın niteliğinin dilin kullanımına da yansıdığı bir süreçtir bu…Bu süreç içinde kaçan kıza karşılık, erkeğin ailesinden berdel yapılarak kızın ailesine gelin gelen kadınlar da bu değiş-tokuşun ister istemez parçaları haline gelmektedir. Olayın sonucunda kadının, öldürülmekten kurtulsa bile daha sonra intihara sürüklendiği, istemediği kişilerle evlendirildiği, yerleşim yerini terk etmeye zorlandığı, ailesi ve akrabaları tarafından dışlandığı çeşitli öykülerde izlenmiştir.
Saldırıya uğrama ve tecavüz edilme durumunda ise eğer tecavüz edilen kişi bekar bir genç kız ise çoğu kez tecavüzcüsü ile evlendirilmesi bir çözüm olarak görülmekte, tecavüzcü bunu istemediği ya da koşulları uygun olmadığı zaman, hem tecavüzcünün, hem de kızın öldürülmesi söz konusu olabilmektedir. Ayrıca, ailelerin ekonomik gücü de rol oynamakta, varlıklı bir aileden gelen erkeğin ailesi yoksul bir kızı istemediği gibi, oğullarının ceza görmemesi için kızın ailesi ile belli pazarlıklara da girişebilmektedir. Öte yanda, kızın hamile olduğu durumlarda öldürülmesi aile namusu açısından önemli görülmektedir. Genelde bu kategoride bazı koşullarda (özellikle kentte yaşayan ve STK'lar ile ilişkisi olan ailelerde) formel kurumlara başvurulduğu da izlenmiştir.(dava açmak, yardım istemek vs.) Öte yanda aileler, hangi koşulda olursa olsun, evli bir kadının uğradığı tecavüz olayında kadını da suçlu görme eğilimindedirler. Bu durumda ölüm tehdidi ile karşılan bazı kadınların kurumlardan yardım istedikleri de izlenmiştir.

Yukarıda ele aldığımız grupların özellikleri ile ilgili değerlendirmeler, her kategoride en az beş, en fazla 29 olay üzerinden yapılmıştır. Her kategoride, kadının ve erkeğin ailelerinin toplumsal nitelikleri (toplumsal- ekonomik konumu, etnik kökeni, din-mezhep özellikleri, aile, akrabalık ve varsa aşiret yapısı gibi) ve karşılıklı güç ilişkileri ile olayın çevrede yaygın bir biçimde duyulmasının, olayın sonucunu ve yapılan pazarlıkları önemli ölçüde etkilediği de izlenmiştir.
Anlatılan olaylarda kadınlar (özellikle kızların anneleri) aile meclislerinin karar aldığı durumlarda orada bulunmamakta, ancak kararı bir şekilde onaylamaktadırlar. Hatta, bu tür olaylarda anneler kendilerini içinde yaşadıkları topluluğa karşı hesap verme konumunda görmektedirler, çünkü kadının toplumdaki başlıca rolü evinin dirliği ve çocuklarının terbiyesi olarak kabul edilmektedir. Anlatılan öykülerde, kadınların bu konumunun onları, kızlarına verilecek cezaları desteklemeye, hatta bazen kızlarını intihara teşvik etmeye yönelttiği konusunda bazı bilgiler de edinilmiştir. Öte yanda, öyküler arasında sadece cezaları onaylayan veya destekleyen değil, az sayıda da olsa topluluğundan dışlanmayı göze alıp, karşı çıkma cesaretini göstermiş birkaç örneğe rastlamış olmak kadınların belli koşullarda (özellikle de yaşlı ya da aile veya aşiret içinde güçlü bir konuma sahip olduklarında) farklı davranabileceklerinin işareti sayılabilir.

Bunun yanı sıra öykülerde yine az sayıda da olsa bu tür olaylarda eşlerini, akraba kızlarını topluluğun kararına karşın öldürmeyen ve bazı durumlarda kendileri mağdur olan, bulunduğu yeri terk eden, ailesinin (veya aşiretinin) dışladığı erkeklere de rastlanmıştır. Bu tür olaylarda da yine, mağdur durumuna düşmüş kişiye ya da aileye destek olacak kurumların varlığı önem taşımaktadır.

Namus Cinayetlerine Karşı Neler Yapılabilir?

Bu çalışmada hem görüşme yapılan kişilerden, hem de STK'lardan çözüm önerileri ile ilgili görüşleri alınmaya çalışılmıştır. Bunların genel bir değerlendirilmesi yapıldığında ilk göze çarpan unsur STK'lar, bazı meslek sahipleri ve siyasi partiler ya da STK'lar ile ilişkileri olan bazı kişiler dışında , namus/töre cinayetlerinin engellenmesi konusunda neler yapılabileceğini çok az sayıda kişinin düşünmüş oluşudur. Daha da önemlisi, bu tür şiddet olaylarının sıklıkla yaşandığı ortamlarda, olayların çok yakınında olanların, konuya oldukça karamsar yaklaşmaları, değişim konusunda umut taşımamalarıdır. Hatta bu umutsuzluğun Şanlıurfa ve Batman'da STK çalışanlarını bile belli ölçülerde etkilediği söylenebilir. Dolayısıyla, özellikle namus cinayetlerinin daha sık yaşandığı yerlerde bu olayların engellenebileceği yönündeki umutsuzluğun ortadan kaldırılması, herhangi bir eylem programının başarılı olması açısından önem taşımaktadır. Umutsuzluk ve çaresizlik atmosferini kırmak için çok sayıda kişinin ve kuruluşun bu konuda duyarlı olduklarını ve kendilerini sorunun sahibi olarak gördüklerini bir şekilde anlatmaları önem taşımaktadır. Kamu görevlileri, kamu kuruluşları, yerel yöneticiler, STK'lar ve medya, ayrı ayrı ve işbirliği içinde konuyla ilgili sorumluluklarını ortaya koyan faaliyetlere girişebilirler. Kendi bölgelerindeki bir namus cinayeti, ya da bir namus cinayeti mağdurunun risk altında yaşamak durumunda kalması, o bölgede yaşayan ve çalışan herkesi (en yetkili kamu görevlilerinden sıradan insanlara dek) rahatsız etmeye başladığında, kimse bu ayıbı taşımak istemediğinde çözüm yolları bulmak da daha kolay olacaktır.

Namus cinayetlerine yol açabilecek durumların engellenmesine yönelik çalışmalar iki grup veya aşama halinde düşünülebilir: Birincisi, kadının (ve erkeğin) bir cinayete kurban gitmesinin engellenmesine yönelik çalışmalar; ikincisi ise daha uzun dönemde, kişilerin ve kurumların çeşitli biçimlerde güçlendirilmesi ve dönüştürülmesine yönelik programlar.

Birinci aşama faaliyetleri arasında şimdiye dek kullanılmış arabuluculuk mekanizmalarının incelenip, bu mekanizmaların kadınların bir mal gibi değiş-tokuşu ve mağduriyetine yol açmadan uygulanabilme koşulları konusunda farklı görüşler geliştirilebilir. Aileler üzerinde saygınlığı olan toplum liderleri, din adamları ve bu konuda deneyimi olan kişiler ile görüşerek, STK'ların da bu tür pazarlık süreçlerinde söz sahibi olması sağlanabilir. Gerek STK'ların, gerekse kadınlara (ve mağdur durumdaki diğer aile fertlerine) bu konuda destek verecek kamu kuruluşlarının etkisinin artması için bu alanda güçlenmeleri, tehdit altındaki kadınları koruyacak, onlara psikolojik destek verecek, kendi ayakları üzerinde durabilen bireyler haline getirecek olanaklara sahip olmaları gerekmektedir. Burada sözü edilebilecek olanaklar ise en başta, kadınlara yönelik şiddetin ortadan kaldırılması konusunda yıllardır kadın kuruluşlarının üzerinde durduğu acil gereksinimler, yani bu durumdaki kadınlara yardımcı olabilecek 24 saat çalışan telefon hatları ve yeterli sayıda, donanımda ve uygun koşullarda kadın sığınaklarıdır. Bunların varlığı, namus cinayetine yol açan nedenleri ortadan kaldırmayacaktır ama yaşam tehdidi altındaki kadınların hayatının kurtulmasına yol açabilecektir. Araştırma sırasında tehdit altındaki kadınların acil bir durumda barınıp, psikolojik destek alabilecekleri istasyonlar ve daha uzun zaman kalabilecekleri sığınaklara olan gereksinim, STK'ların yanı sıra, kendilerine başvuran risk altındaki bazı kadınlara gerektiği gibi yardımcı olamadığını söyleyen bazı emniyet görevlileri tarafından da ifade edilmiştir. Bu tür kurumların ülke düzeyinde yaygınlaştırılıp, sürdürülebilirliği açısından devletin desteğine ve bu alanda devlet-STK işbirliğine gereksinim olduğu da açıktır.

Ikinci aşama faaliyetleri içinde düşünülmesi gerekenler, namus cinayetlerinin uzun dönemde ortadan kalkmasına zemin hazırlayabilecek zihinsel-davranışsal değişikliklere yönelik eğitim programları ve sosyal-kültürel etkinlikler ile bu tür olayların mağdurlarına destek oluşturacak programlardır. Bu çerçevede, gençler ve yetişkinler, çeşitli mesleklerden kişiler (öğretmenler, hukukçu, imam, polis, psikolog, sosyal hizmet uzmanı gibi), kamu görevlileri, yerel yönetim çalışanları ve STK çalışanlarının toplumsal cinsiyet ilişkileri, kadın hakları, kızların erken ve zorla evlendirilmesi, akrabalık evlilikler, aile-içi iletişim, şiddet ve şiddetin sonuçları ve özellikle de namus ve namus cinayetleri gibi konularda özel olarak hazırlanmış eğitim programlarına katılımlarının sağlanması önem taşımaktadır. Her kesime veya meslek grubuna yönelik eğitim programının o grubun ihtiyaçlarına ve çalışma alanına uygun biçimde hazırlanması ve uygulanması gerekmektedir.

STK'ların mahallelerde çalışmaya önem vermesi, mahallelerde ailenin tüm fertleri için faaliyetler içeren merkezlerin STK, kamu kuruluşları ve yerel yönetimlerin işbirliği ile her yerleşim biriminde oranın olanakları ve ihtiyaçları düşünülerek oluşturulması, STK çalışanları arasında çalışma yapılan bölgede konuşulan dilleri bilen kişilerin olması, STK'ların halk arasında güven kazanmasını sağlayarak aile fertlerinin, akrabalık ilişkileri dışında bir dayanışma ağı içine girmesinin yolunu açacaktır. Kurulacak merkezlerde de ailenin tüm fertleri için çeşitli konularda bilgilendirme, eğitim ve danışma faaliyetlerinin yanı sıra, toplumsal ve kültürel etkinlikler ve beceri edinme kursları organize edilebilir. Genç kadınların yanı sıra genç erkekler için de çeşitli sosyal faaliyetlerin düzenlenmesi bu alanda genel olarak varolan bir boşluğu doldurduğu gibi gençlerin arkadaş olmayı öğrenecekleri, farklı ortamlarda karşılaşmalarının yolunu açabilir.

Bu arada, kadınları ve özellikle de genç kızları güçlendirmeye yönelik faaliyetler, onların kendi kararlarının kendilerinin vereceği bireyler olması yönünde büyük önem taşımaktadır . Çeşitli kuruluşlarca düzenlenen, kızların okula gitmesini ve bir meslek edinmesini destekleyen kampanyalar yerel yöneticiler ve STK'larca da desteklenilmelidir. Eğitimi olma, meslek ve iş edinme konusunda kadınların güçlendirilmesi uzun dönemde onları, evleri dışında farklı işler de yapabilen bireyler olarak toplumda görünür kılacak, aile içindeki rollerinin ve toplumsal statülerinin değişmesinde rol oynayabilecektir.

Bu araştırma çerçevesinde görüştüğümüz kişilerin birçoğunun ceza yasasında yapılan değişikliklerin insanları bu tür cinayetlerden caydırabileceği konusuna olumsuz bakmalarına karşın, önemli bir bölümünün de ( bazı meslek sahipleri dahil) yasa değişikliklerinden haberdar olmadığı görülmüştür. Bu durum sadece ceza yasasıyla değil, kadının ve ailenin korunmasını ilgilendiren yasa değişiklikleri ile ilgili olarak da böyledir. O nedenle yasalar ve yasalarda yapılan değişiklikler ve hatta yasanın uygulanması ile ilgili gelişmeler çeşitli biçimlerde halk arasında yaygınlaştırılmalı, bunu yapanlar da sadece STK'lar değil, ayni zamanda kamu kuruluşları ve medya olmalıdır.

Medyanın , özellikle de yerel medyanın tüm bu faaliyetleri kesen ve her alanda varolan gelişmelerden halkı haberdar eden, onlara gerek STK'lar, gerekse diğer kuruluşlar hakkında doğru bilgiler veren; şiddetin ve namus uğruna öldürmenin, insan hakları ile bağdaşmadığını toplum önderleri, din görevlileri, o toplumun sevilen ve sayılan insanları, bilim- sanat-spor dünyasından popüler kişiler kanalıyla farklı boyutlarıyla yansıtmaya çalışan, şiddetle mücadele alanında, eğitim ve meslek edinme alanında, STK faaliyeti alanında iyi örnekleri tanıtan, bilgilendirici, eleştirel ve dönüştürücü bir rolü olmalıdır.

Namus Cinayetleri

Şiddetin kültürel kökleri irdelenirken namus yada töre cinayetleri ile karşılaşmaktayız. Bir şiddet biçimi olarak namus cinayetleri, Türk toplumunun kültüründen, özellikle değer sisteminden kaynaklanmaktadır.

Bu olgunun kökeni ise tarım toplumudur. Yani daha çok kırsal kesim kültürünü yansıtır.

Kentleşme ile birlikte kentlere gelen bu tür cinayetler özellikle alt toplumsal katmanlar arasında yaygındır. (1)


Namus Kavramının İçeriği


Namus davranışının içeriği cinsel davranışa ilişkin gelenek ve göreneklerden kaynaklanır. Bu kavramın kuralı, cinsel saflık ve sakınmadan oluşur. Saflığı korumak, kadına düşen sorumluluklardan birisidir. Sakınma ise, her iki cinsi ilgilendirir. Kadının namusu, saflığını evlenmeden önce herkese karşı korumak biçiminde kendini gösterir. Evlendikten sonra ise cinselliğini sadece kocasına sunmak zorundadır. Bunun dışındaki her cinsel eylem namussuzluk sayılır, işte bu durumda cinayetler devreye girer. Çünkü kadın, cinselliğini koruyamamıştır.

Erkeğin de sorumlulukları söz konusudur. Kendine bağlı kadınların (eşi, kızı, kızkardeşi, annesi) namusunu titizlikle korumalı ve başkalarının namusuna ise el atmamalıdır. (2)


Şeref Kavramı


Namus kavramıyla ilgili bir başka kavram da şereftir. Genel olarak bireyin ya da ailesinin toplumsal itibarı ya da saygınlığı olarak tanımlanabilir.

Akdeniz havzasının azgelişmiş toplumları hâlâ kır kökenli sosyal değerlerin etkisini taşır ve sürdürür. Bu yörelerde yerleşik gelenekler ve görenekler, bir erkeği, kendisinin ve ailesinin şerefini korumaya ve kadının da cinsel saflığını ya da namusunu korumaya zorunlu kılar. Bu beklentiler, kadında cinsel utanç, erkekte ise erkeklik olarak belirir.

O halde gerek erkek, gerekse kadın açısından sorumluluklar şöyle belirlenir: (3)

Erkek açısından erkekçe tutumlar takınmak ve erkekçe davranmak; kadınlar açısından ise cinsel sakınmaya önem vermek, hareketlerini utanç kavramıyla sınırlamak, bir namus borcudur. Bu borç, önce aileye, sonra da topluma yöneliktir. Şu halde erkek, hem kendi hem de ailesinin kadın üyelerinin namusunu (cinsel saflığını) korur. Ayrıca kadın, kendi namusundan başka ailenin erkeklerinin namusunu da korur. Bu durum, ailenin şerefine yansır. Davranış biçimindeki bu karşılıklılık, ailenin bireylerinin namus ve şerefini belirler. Bu durum, o cemaatin yerleşik değer ve geleneklerinin sürekliliğini sağlar.

Kadını, kadınca davranmaya zorlayan iki neden var. (4) Bunlar, a) Aksine davranış, ailenin erkeklerini küçük düşürür, b) Geleneksel sosyal değerler tarafından onaylanan iş bölümü, kadını erkeğin vesayeti altına koymuştur. Evlenmemiş kızlar, babanın vesayeti altındadır. Dul kadın ise, uygulamada birlikte yaşıyorlarsa kocasının erkek akrabalarının; onlardan ayrı ise, kendi erkek kardeşlerinin ya da yetişkin oğlunun vesayeti altındadır.


Töre Cinayetlerinin Sınıfsallığı


Namus kavramına değişik sınıflarca farklı düzeyde önem verilmekte ve özellikle bir alt sınıf olgusudur. Orta sınıf ve yukarıdaki sınıflarda böyle değil. Bunun nedeni, iki sınıfın toplumsallaşma sürecinde rol oynadığı bilinen kültürel değerlerdeki farklılıklara bağlanabilir. Kentsel orta sınıfın değer sistemi, üst sınıf normları, evrensel burjuva değer yargıları ve ahlak kurallarından etkilenmekte ve beslenmektedir. (5) Bu etkileşimin sürekliliği, onları bütünleştirmektedir. Oysaki azgelişmiş ülkelerin alt sınıflarının değer yargıları, kentte bile kırsal toplumun kültüründen kopmuş değildir. Bizde de bu konudaki cinayetlerin kırsal kesimde ve köylerde işlenişi de bu hususu doğrulamaktadır.

Namus cinayetlerini özendiren, destekleyen ve bu tür cinayetleri işleyenleri koruyan bir sosyo-kültürel çevre vardır (aşiret). Çünkü bu suçu işleyenlere cemaatsel değer ve ahlak yargılarına uygun hareket ettikleri gözüyle bakılmaktadır. Bu nedenle çevreden onay görmektedirler. Çevre baskısı ve gelenekler, olayların sürmesini teşvik etmektedir. Kentlerde, modern öncesi kültürel öğelerin ve törelerin yer alması çok görülen bir durumdur. Bu da toplumsal yaşamın hareketliliği sonucu ortaya çıkan göçlerle belirgin duruma gelmektedir. Böylece büyük kentlerin içinde aile içi namus cinayetleri her zaman görülen bir olaydır. Ama artık toplumumuzun önemli bir kesimi bu cinayetleri onaylamamaktadır. Bu olaylarda dikkati çeken husus, akrabalık ve aile kurumu içinde işlenmiş olmalarıdır.


Akrabalık İlişkileri


Namus cinayetlerinde temel öğe, akrabalık kurumuna da bağlanmaktadır. Akrabalığın olumsuz işlevlerinden birisi de, gerilim, şiddet ve katliamlara yol açmasıdır. Bu nedenle modernleşme sürecini inceleyen sosyolog ve antropologlar akrabalığın, modernleşme ile bağdaşamayacağını, modern bir toplumun ve modern kişinin akrabalarla bağlarının koparılmış olması gerektiğini söylerler. (6) Kan davaları da aynı biçimde sıkı akrabalık bağlarının varlığında söz konusudur. (7)


Töreler


Namus cinayetlerinde söz konusu olan, sert ve acımasız törelerdir. Töre, sosyolojik bir kavram olan toplumsal "norm" içinde yer alır. Toplumsal değerlerden, normlardan sapmalar genellikle sert ve acımasız yaptırımları içerir. Ataerkil toplumlarda kadının iffeti, erkeğin namus ve şerefi sayılır. Kadınlar bu yapı içerisinde düşük bir statüye sahiptir. Böylece kadın cinselliğine aşırı derecede bir değer atfedilmiştir. Ülkemiz de bu ataerkil düzenine sahiptir.


Namus Cinayetleri


Coğrafi konumun (Ortadoğu) kurak, verimsiz, geçim kaynaklarının kıtlığı, bireylerin geniş aile ve akrabalık kurumları gibi ortaklaşmacı ve dayanışmacı yaşamlarını gerekli kılmıştır.

Kadın cinselliğinin soyut ve sembolik değerinin yoğunlaştığı husus, evlilikten önce bekâretin titizlikle korunmasıdır. Böyle bir sistemde bekâretin normlara uyulmadan yitirilmesi, cinayetlere yol açabilmektedir. (8) Akdeniz ve Ortadoğu kültürlerinde böyledir. Ayrıca, bekâretin kutsallığı da kültürel bir değerdir.

Töre cinayetlerine kadının kurban gitmesinin başlıca nedenleri:

Kızın, ailesinin isteği dışında birisiyle duygusal ilişkiye girmesi.
Gayrimeşru bebek doğurması.
Genç kadının kocasını terk edip başkasıyla kaçması.
Kızın bir gence sevdalanması.
Kızın evlilik öncesi hamile kalması.
Kızın sevdiği gençle evden kaçması.
Kızın kötü yola düşmesi.
Bütün bu nedenler namus kavramının kapsamı içinde ele alınmaktadır. Bu nedenle törelere ters düşen davranışlar olmaktadırlar.


Kimler Öldürüyor?


Kocası, eski kocası, babası, kardeşi ve diğer erkek akrabaları (amca, dayı gibi).

Kadının öldürülmesine Aile Meclisi karar veriyor. Onun yakınları toplanıp konuşuyor, tartışıyor ve öldürülmesine karar veriyorlar.

Erkekler, hem namus kirleten hem de namus kirletenin cezasını veren rolündedir.

Ülkemizde adam öldürme nedenleri arasında ilk sırada namusu ya da şerefi korumak yer almaktadır. (9)

Öldürmeler 18 yaşından küçükler tarafından gerçekleştirilmektedir. Yasaya göre daha az ceza aldıkları için. Asıl suçlular ise birkaç aylık hapis cezalarıyla kurtulmaktadır.

Kızlar,

Boğulup nehire atılma,
Traktörle ezilme,
Gırtlaklarından cadde ortasında kesilme,
Kurşunlanma gibi biçimlerde cezalandırılmaktadırlar. Bunların hepsi de Şanlıurfa töre cinayetlerinde uygulanan başlıca yöntemlerdir.


Kentlerde Töre Cinayetleri


Global toplumla yerel toplulukların bambaşka açılardan dünyaya baktıklarını görüyoruz. Yani, çok farklı değer yargılarına sahip oldukları anlaşılmaktadır. Bununla birlikte namus cinayetleri artık sadece kırsal kesimle sınırlı kalmayıp göçler, aşırı kentleşme, köy-kent arasındaki yoğun toplumsal hareketlilik ve artan iletişim yoluyla büyük kentlere taşmıştır. Hatta Almanya, Hollanda, Avustralya gibi yurtdışına bile geçmiştir.

Köyden kente göç ile düzgün-doğrusal olarak artan bir modernleşme her zaman gerçekleşmemektedir. Modern ile gelenekselin teması sonucunda modernlik, her zaman egemen olup gelenekseli özümseyememektedir. Böylece modernliğin gelenekseli kendine dönüştürmesi söz konusu olamamaktadır. Çoğu kez, geleneksel ve modern bir arada ve uyum içerisinde var olabilmektedir. (10)

Kent ortamında kendini gerçekleştirme ve kimlik bunalımı yaşayan insanların "namus", "kızlık", "bekâret" gibi soyut değerleri kutsallaştırarak bunlar için yakınlarını rahatlıkla öldürebilmektedirler. Bu husus, onlara bir konum kazandırır. Bunlar, çevrenin nazarında cani değil, namusunu temizleyen insanlar olarak değerlendirilmektedirler.

Geleneksel nitelikler, kentsel olana eklemlenmiştir. Bir sentez oluşturmadan, hatta bir çelişki ve çatışma yaratmadan onunla yan yana varlığını sürdürmektedir.

Global toplum kurumları, resmi olarak bu tür törelere karşı olmakla birlikte, bu kurumları işleten kimselerin değer yargıları, onları destekleyebilmektedir.


Önlemler


Olayın önlenmesi, gelişmişlik ve azgelişmişlik bağlamında ele alınmalıdır. Bu tür cinayetlerin gelişmiş yörelerde görülmesi olanağı yoktur. Çünkü, bu törenin şimdiki yararlılığı açıklanamıyor ya da o töre artık boş bir inanç durumuna gelmiştir. Eğer toplum olarak bu aşamaya gelmişsek, yani namus cinayetlerinin özgün işlevleri ortadan kalkmışsa sorun yok demektir.

Oysaki ülkemizin Doğu ve Güneydoğu yöreleri azgelişmişlik çerçevesindedir. Yani namus cinayetleri ve onlarla bağlaşıklığı bulunan törelerin bir işlevi var ve boş inançlara dönüşmemiştir. O halde bu bölgenin toplumsal ve ekonomik yapısının dönüşümü sağlanmalıdır. Böyle bir dönüşüm, global toplum kurumlarının tam egemenliği ve GAP gibi büyük ölçekli projelerin etkin bir biçimde yaşama geçirilmesi sayesinde gerçekleşebilir.

Global toplum kurumlarının yerleşmesi, kişisel adalet uygulamalarının önünü alır.

Mega ekonomi projeleri de pazar ilişkilerini güçlendirmek suretiyle bireyselleşmeyi hızlandırır. Böylece, insanlar geçimini sağlayabilmek ve güvenlik gereksinimlerini karşılayabilmek için akrabalık sistemlerine sığınmak zorunluluğu duymayacaklardır.


Büyük Kentlerdeki Töre Cinayetlerinin Önlenmesi


Bu konuda kriminal önlemlerden başka, bireysel haklar çerçevesinde tanımlanan yurttaş kimliğinin herkese kazandırılması, yani insanların birey olarak kendilerini gerçekleştirmelerinin sağlanması için uygun toplumsal koşulların yaratılması gerekmektedir. "Kadın-erkek tüm bireylerin kendi cinsellikleri üzerinde sadece kendilerinin ve isteyerek kurdukları özel ya da kurumsal nitelikteki ortaklıkların (evlilik, arkadaşlık, birlikte yaşama) söz sahibi olmalarına olanak sağlanmalıdır.

Bunun için kuşkusuz herkesin eğitim, istihdam, adalet, güvenlik ve sağlık gibi temel hizmetlerden etkin bir biçimde yararlanabilmeleri gerekir ki böylece çok katı namus anlayışından sıyrılıp bu törelere başvurması sınırlandırılmış olur. Böylece, bu tür cinayetler, yeni değerler ve davranış kalıpları benimseninceye değin etkisini sürdürecektir.






1) D. Ergil, Türkiye'de Terör ve Şiddet, s.187.
2) M. Tezcan, Türklerle İlgili Stereotipier, s. 91.
3) D. Ergil, age, ss. 189-190
4) D. Ergil, age, s. 197.
5) D. Ergil, age, s. 203.
6. M. Tezcan, Toplumsal Değişme, 3. Baskı, s. 70.
7) M. Tezcan, Kan Davaları, s. 36.
8) S. Şimşek, age, s. 149.
9) A. Öğün, "Türkiye'de Adam Öldürme Suçunda Etkili Olan Bazı Sosyal/Kültürel Özelliklere ilişkin...", Polis Bilimleri Dergisi, c. l, Sayı 2.
10) E. Genç, "Kentleşme, Geleneksel-Modern Geriliminde Kimlikler ve Özgüllüğün Farklı Biçimleri", Türkiye Günlüğü, Sayı 46.

Nietzche/Güneş Batıyor

Güneş batıyor


1

Bitiyor artık susuzluğun,
Yanık yürek!
Havada umut,
Üfürüyor kulağıma bilinmez ağızlardan,
Ulu serinlik geliyor...
Güneş kızgın tepemde öğle üstü:
Selam size, hoş geldiniz,
Ey ani rüzgarlar,
Serin ikindi ruhları!

Hava geçiyor yabancı ve arı.
Göz kırpmıyor mu bu
Çapkın bakışla
Bana gece ?...
Metin ol, yiğit yüreğim !
Sorma: niçin?

2

Yaşam günüm!
Güneş batıyor.
İşte uzanmış upuzun
Altın sel.
Ilık kayanın soluğu:
Üstünde mutluluk
Mu uyumuş öğlen uykusunu?
Yeşil ışınlarda
Oynaşır hala mutluluk koyu uçurumdan yukarı.

Yaşam günüm!
Yaklaşmakta akşamına!

Gözünün harı artık
Yarı yarıya kırık
Ve süzülüyor çiğinin
Gözyaşı damlaları,
İşte sakin gidiyor beyaz denizler üstünden
Aşkının pembesi,
Çekilen son mutluluğun.

3

Erinç, ey altın erinç, gel!
Ey ölümün
En gizli, en hoş ilk tadı!
-çok mu tez koştum yolumu?
Şimdi asıl, yorulunca ayak
Yetişiyor bakışın bana,
Yetişiyor mutlu akışın bana.

Dalga ve oyun salt çepçevre
Ağırlığı olan her şey,
Gömüldü unutuşun mavisine –
Miskin duruyor artık teknem.
Fırtına ve yol – nasıl unutur bunu!
Arzu ve umut boğuldu,
Dümdüz uzalı ruh ve deniz.

Yedinci yalnızlık!
Duymamıştım hiç kendime
Bu tatlı güvenceyi daha yakın,
Güneşin bakışını daha sıcak.
-ışımıyor mu hala doruğumdaki kar?
Gümüşçe, hafif, çekiyor
Şimdi bir balık teknemi açıklara...


Friedrich W. NİETZCHE
Türkçesi : Yüksel Pazarkaya
Direnç Üzerine

-Acı çekmek iyidir. İnsanı alçak gönüllü ve başkalarına karşı daha merhametli yapar.

-Dertler, bebekler gibidir, beslenerek büyürler.

-Hayat bir şarkı gibi akıp geçerken iyimser olmak kolaydır. Fakat her şey ters giderken gülümseyebilen bir kimse zor bulunur.

-Hala düne bağlıysanız, bugün hiçbir yere gidemezsiniz.

-Acı, üzüntü, fedakarlık ve keder insana tatlılık, merhamet, sevgi ve şefkat getirir.

-Karanlığın ortasında durup, sanki tamamen aydınlıktaymış gibi davranırsan bu bir zaferdir!

-Dertler gelince bazı insanlar koltuk değneği satın alır, bazılarının ise kanatları ortaya çıkar.

-İnatçı terslikler bazı kimselerin kaçmasına, bazılarının ise rekorlar kırmasına neden olur.

-Tünelin karanlığından şikayet etmeden önce dağlardan geçen kestirme bir yol olduğunu hatırlayın.

-Geçilemez sandığınız nehirleriniz, tünel kazamayacağınız dağlarınız mı var? İmkansız olduğu düşünülen şeyler Allah'ın uzmanlık alanıdır ve O'nun yaptıklarını başka hiçbir dost yapamaz.

-Büyük sınavlar büyük işler için gerekli hazırlıklardır.

-Eğer ruhun gözyaşları olmasaydı, gökkuşağı da olamazdı.

-Gözyaşlarının arasından daima gülümseyin. Yağmur altındayken güneş ışınları daha da güzel görünür.

-Hayat varken ümit de vardır.

-Dua sizin için ne yapabilir? Allah sizin için ne yapabilirse onu.

-Her şey kapkaranlık olduğunda, aşağı değil, yukarı bak! Korkma, inan!

-Duaların kanatlarıyla sıkıntılarımız uçup gider. Kaygıların omuzlarımızdaki yükü hafifler. Yüreklerimizdeki ağırlık göğe yükselir.

-Allah'ın var olduğunun en büyük kanıtı dualarımızın cevabıdır.

-Aradığınız sürece Tanrı'dan cevap bekleyebilirsiniz. İçinizde Tanrı'ya yer ayırırsanız, O'nun bu boşluğu doldurmasını bekleyebilirsiniz.

Başkalarını Sevmek Üzerine

-Hayatta en önemli şey sevgidir.

-Anlaşma yoluna gitmek bir insanın gidebileceği en önemli yoldur.

-Eğer insanlara olmaları gerektiği gibi davranırsan, onlara yapabileceklerini görmeleri için yardım etmiş olursun.

-“Seninle gurur duyuyorum”, bir insanın kendini önemli hissetmesi için söyleyebileceğiniz en değerli üç sözcüktür.

-Bazı insanlar dıştan sert görünürler, fakat yumuşak bir kalpleri vardır. Onu arayıp ortaya çıkartın.

-Suçlu arayacağınıza hatayı düzeltmeye çalışın.

-Bir insanın olgunlaşmasını sağlamanın en iyi yollarından biri, ona sorumluluk yüklemek ve ona güvendiğinizi belli etmektir.

-Yüksek sesle öv, alçak sesle suçla.

-Sırt sıvazlama ile kıça atılan bir tekme arasında bir kaç omurluk mesafe olmasına rağmen, insanlara birbirinden çok farklı duygular yaşatırlar.

-İnsanlara bakarken, onların içini de görün.

-Olayı tek taraflı dinlersen, sadece yarısını anlarsın.

-Tanrım, kimseyi, kendimi onun yerine koymadan, yargılamamam için bana yardım et.

-Bazı insanlar birine rastladıklarında onu giysilerine bakarak değerlendirirler, fakat siz onu kalbine bakarak değerlendirin.

-Her insanın kimsenin bilmediği gizli dertleri vardır, ve çoğunlukla soğuk olarak değerlendiğimiz insanlar aslında sadece üzgündür.

-İnsanları ezip geçmek için mutlaka direksiyon başında olmak gerekmez.

-Komşumu eleştirip ona doğru parmağımı uzattığımda, başka üç parmak da bana doğru uzanmaktadır.

-Sözler gerçek şeylerdir, ya överler ya söverler. Ya yüceltirler ya alçaltırlar. Kurtarırlar veya mahkum ederler.

-Sevmeden verebiliriz, fakat vermeden sevemeyiz.

-Vermekle asla kaybetmezsiniz.

-Hayat tenis maçı gibidir, servis atmadan kazanamazsınız.

-Başkalarına iyilik eden kendine de iyilik etmiş olur.

-Asla kurtulamayacağınız şeylerden biri nezakettir, çünkü o verdikçe hep size geri döner.

-Cüzdan boşaldıkça, kalp dolar.

-Eğer kalbiniz sevgiyle dolu ise, her zaman verecek bir şeyiniz var demektir.

-Kalpten verilen hiçbir şey kaybolmaz, diğerlerinin kalbinde saklı kalır.

-Paylaşınca her şey daha güzeldir.

-Sevgi rafa kaldırmak için değildir. Onu oradan alın ve kullanın. Onu kendiniz için saklamayın.

-Hayatınızı Allah'a vererek kurtarın. Hayatınızı başkaları için feda ederek bulun.

-Tanrı'ya size verdiğinden fazlasını veremezsiniz.

-Bir mum kendi ışığını söndürmeden başka binlercesini yakabilir.

Evlilik Üzerine

-Evlilik güvenle başlar, neşe onun bir parçası ve sevgi onun kalbidir.

-Bir evlilikte en önemli şey, eşlerin Tanrı'ya inanmasıdır. İnançla her şey mümkündür.

-Kendinize evliliğin tüm iyi niteliklerini hatırlatın ve kötü olanlarını düşünmemeye çalışın.

-Karınıza güzel olduğunu söyleyin, güzel olacaktır. Ona harika olduğunu söyleyin, harika olacaktır.

-Bir kadın ne kadar tertipli düzenli olursa olsun, kocasını sürekli düzeltmesi gerekmez.

-Günde yüz defa “Seni seviyorum” deyin.

-Bir ilişkide başarı, doğru kişiyi bulmaktan daha öte bir şeydir. Doğru kişi olmaktır.

-Karınızı zayıflıklarından dolayı yargılamayın. Eğer o zayıflıkları olmasaydı, sizinle evli olmayabilirdi.

-Evlenmeden önce gözlerinizi iyice açın. Evlendikten sonra yarı kapalı tutun.

-Başarılı evliliğin en büyük sırrı bütün felaketlere önemsiz küçük olaylar gözü ile bakmak, önemsiz küçük olayları da felaket gibi büyütmemektir.

-Bir kadınla sadece onun güzelliği için evlenmek, bir evi güzel boyalı olduğu için satın almaya benzer.

-Birlikte yaşayabileceğiniz bir kadınla değil, onsuz yaşayamayacağınız bir kadınla evlenin.

-Evlilik mümkün olduğu kadar eşit olmalı, ve mümkün olduğu kadar paylaşılmalıdır. Konuşun, birlikte dua edin, sevin, birlikte tartışın ve sonra birlikte karar verin ve anlaşın.

Gerçek Sevgi Üzerine

-Eğer affedecek kadar yeterli sevginiz yoksa, hiç sevginiz yok demektir, çünkü affetmek sevgidir.

-Sevmeyen Tanrı'yı tanımaz. Sevgi Tanrı'dır, çünkü Tanrı sevgidir.

-Gerçek sevgi neredeyse, Tanrı oradadır.

-Ne kadar çok severseniz, sevgiye o kadar inanırsınız.

-Sevmek için hiçbir zaman geç değildir.

-Sevgi azaldıkça, hatalar çoğalır.

-Herkesin sevgiye ihtiyacı vardır.

-Aşkın gözü kördür fakat nefretinki ondan da kördür.

-Kalbin, aklın hiç bilmediği gözleri vardır.

-Sevginin gücü karşısında, silahlar güçsüz kalır.

-Sevgi; inanmak, güvenmek, yardım etmek, cesaret vermek, paylaşmak, anlamak, hissetmek, dokunmak, ilgilenmek, dua etmek ve vermektir.

-Büyük sevginin olduğu yerde daima büyük mucizeler olur.

-Hayat, sevince başlar.

-Yeterli sevginin fethetmeyeceği zorluk yoktur. Yeterli sevginin iyileştiremeyeceği hastalık yoktur. Yeterli sevginin açamayacağı kapı yoktur. Yeterli sevginin aramayacağı deniz yoktur. Yeterli sevginin yıkamayacağı duvar yoktur. Yeterli sevginin affedemeyeceği günah yoktur.

-Dertler ne kadar derin, durum ne kadar umutsuz, yanlış ne kadar büyük olursa olsun, yeterli sevgi hepsini çözer.

-Sevilmek, en değerli hediyedir.

-Sevginin yolları şaşırtıcı ve gariptir. Hayatta sevginin değiştiremeyeceği hiçbir şey yoktur. Sevgi bencil değildir, anlayışlı ve naziktir. Sevgi mantıkla değil, kalbiyle görür.

-Dünyadaki en yalnız yer, sevgi olmayan insan kalbidir.

-Sevdikçe yaşarız, yaşadıkça severiz.

-Sevgi hiçbir zaman kaybolmaz.

-Sevgi özür dilemektir.

-En büyük sihir sevgidir.

-Gerçek olan sevgiler bitmez.

-Sevgi Tanrı'nın gücü ve ışığıdır.

-Sevginin yaratıcı gücü vardır çünkü Tanrı sevgidir ve O Yaratandır ve O'nun yardımıyla inancımız da yaratıcı olabilir.

-Sevgi, işleri yoluna koymanın en iyi yoludur.

-Sevgi nedir?

Sözleriniz incitebileceği zaman sessiz kalmak,

Komşunuz sert davrandığında sabretmek,

Bir rezalet karşısında sağır olmak,

Başkalarının kederleri karşısında ilgisiz kalmamak,

Ciddi görev çağırdığında hazır bulunmak,

Talihsizlikler baş gösterdiğinde cesareti kaybetmemektir.

-Sevgi sevilmeyeni sever ve sayısız günahların üzerini örter.

-Sevgi kör değildir. Sevginin, başka kimsenin göremediği iyiliği ve olanakları gören fazladan manevi bir gözü vardır.

-Gerçek sevgi hemen her güçlüğe, farklılığa, zayıflığa, kusura, başarısızlığa, hataya, günaha ve her engele karşı dayanıklıdır.

-Küçücük bir parça sevgi, öyle uzun bir yol kat eder ki!

-Sevgi her şeydir. Sevgisiz hiçbir şey yoktur. Ne dostlar, ne aile, ne anne, baba veya çocuklar, veya ne sağlık ne de mutluluk, veya ne Tanrı ne de Cennet sevgisiz olabilir.

-Para ile iyi bir köpek satın alabilirsiniz, ama sadece sevgi onun kuyruğunu sallamasını sağlar.

-Sevginin gerçek gücünü, teslimiyetin gerçek gücünü öğrenmeden bilemezsiniz.

-Sevgi iletişimdir.

-Sevgi daima bir yol bulur.

-Dost: Herkes gittiğinde, o gelir.

-Sevgi sadece herkes verirken vermek değildir. Sevgi başka kimse vermezken de vermektir.

-Sevgi ateşini ne akan sular, ne de seller söndürebilir.

Türkiye Kadına Bakış Ve Cinsel Eğitim Eksikliği...

Arkadaşlar Merhaba;

Ben bugün gerçekten çok çok üzülerek açtım sayfamızı ve ilk günlük yazımıda bu

konuda yazmama gerek duymamın sebebi "Kılıçbalık" Adında kendini bilmez bir

adamcığın (Adam bile diyemiyorum) Çok çirkin bir şekilde cinsel taleplerini alakasız

bir şekilde kültür sanat ve reklam içerikli bir sayfanın içerisinde yorum alanı

buldum diyerek söylemesi.Eğitimde, kültürde şehirde cehaleti öldürmüyor maalesef.

Türkiyede internet kullanım alanı amacının çok dışında kullanılıyor.İnsanlar

internet deyince seks anlıyorlar.Kaçımız arama motorlarını araştırma için

kullanıyoruz , kaçımız e-book okuyoruz net üzerinde.İnterneti chat ve oyun zanneden

bir toplumda yaşıyoruz maalesef.

Feodal toplumdan bize kalan miras olan tabular yüzünden ataerkil bakış açısıyla

kadına seks objesi olarak bakan büyük bir kitle yaşıyor içimizde.Anasına, kız

kardeşine laf atılınca delikanlı kesilen kızkardeşi bakire çıkmadı diye eli bıçaklı

katile dönüşen bu kitle toplum içerisinde kadınlarımızı taciz ediyor , tecavüze

yelteniyor.Ve Tecavüze uğraması karısının ya da kız arkadaşının suçu sanıp onları

bırakan namus bekçileri var. Geçin arkadaşlar bunları bir kalemde.İnsanın namusu

kafasındadır cinsel kimliğinde değil.

Biz kadın olarak güçlü olmalıyız idare sahibi , sağlam karakterli.Kendi ayaklarımız

üzerinde durmaya çabalamalıyız.Kendi cinselliğimizi tanımalı ve toplumdaki bu tip

yaratıkların hayatımızın üzerindeki etkisine izin vermemeliyiz.

Kadını dövmek erkeklik değildir. Sokaktaki kadına taciz etmekte.. Site sayfası

üzerinde " Ben sex istiyorum " Diye ilan vermekte. Akıllı olalım. Cinsellik

ve poligami , bilinmedik insanlarla ilişkiler ruhsal çöküntünün yanında insanda

bazı sağlık problemlerinede yol açar.

Medeni bir toplum için hepimizi duyarlılığa çağırıyorum. Cinsellik ayakaltı

konu değildir.Yaşam ve yaşama dair her şey ciddiyetle yaşanmalıdır.

Sitenin ve Smyrnaya forum mesajı bırakma kuralları ....

1 . Tehdit edici, küfürlü, müstehcen, kaba, nefret dolu yada gereksiz mesajlar göndermek; din, dil, ırk, cinsiyet ayrımına yönelik ve Türkiye Cumhuriyeti yasalarına aykırı iletiler yazmak ve bu doğrultuda materyaller kullanmak kesinlikle yasaktır.

2 . Yazacağınız her türlü mesajdan yalnızca siz sorumlu sayılırsınız. Sizin tarafından yazılacak yasal olmayan bilgiler ve/veya paylaşımlardan Smyrna, site yöneticileri ve editörleri hiç bir sorumluluk üstlenmez.

3 . Yorum kurallarına uymayan mesajlar ayırım gözetilmeksizin silinir. Yorumu kullanırken lütfen yorum kuralları dahilinde mesajlar yazmaya çalışınız lütfen genel ahlakı zedeleyici çirkin mesajlar bırakmayınız, aksi takdirde mesajlarınız hiçbir uyarıda bulunulmadan silinecektir.

İlgi ve özeninize şimdiden teşekkür eder, her Türlü yorum ve sorunuzu bekleriz.

Cuma, Haziran 09, 2006

Bu Gece Son...

Bu gece son biraz sonra
Bu kapıdan son kez çıkıp yine kendimi
Vuracağım yollara
Kimbilir kaç kere ıslanacak yüzüm
Elimi tut düşman olma
Ne olur parça parça olmasın içimiz
Mutlu ol iyi bak kendine
Ne olur gözüm arkada kalmasın
Uzun uzun seneler var önünde
Gün gelir sevgilim
Acıya alışırsın, alışırsın

Bu gece son biraz sonra
Bu kapıdan son kez çıkıp yine kendimi
Vuracağım yollara
Kimbilir kaç kere ıslanacak yüzüm
Elimi tut düşman olma
Ne olur parça parça olmasın içimiz
Mutlu ol iyi bak kendine
Ne olur gözüm arkada kalmasın
Uzun uzun seneler var önünde
Gün gelir sevgilim
Acıya alışırsın, alışırsın
Bu gece son

Pınar Show- Prebiyotik :)




Organların kahraman olduğu reklam kampanyasının yaratıcı fikri Pınar ürünlerinin değerini en iyi bilen ve en çok zevk alan vücudumuzdaki organlardır düşüncesinden doğuyor. Aynı zamanda “Pınar Show” gibi tüm ürünleri kucaklayan ortak bir reklam fikri oluyor. Her yeni reklamda yeni bir Pınar ürünü tanıtılıyor ve Pınar markasına dikkat çekiliyor. Pınar Denge Prebiyotik ürünü için 3 teaser bir ana film yapıldı. Ama Pınar’ın tüm ürünlerini kucaklayacak olan Pınar Show kampanyası farklı filmlerle 2006’da da sürecek. Markaya dikkat çekmek ve markayı hayatın içine sokmakta hızlı yol almak için kukla mizahı kullanılıyor. Reklamlarda henüz 5 organ kuklası görülüyor. Daha sonraki reklamlarda başka organ kuklaları da yer alıyor. Kuklaların tasarımını Alametifarika ve Anima’daki ekip birlikte yapıyor. Kuklaları hayata geçiren, onlara ruh ve karakter kazandıran sesler Okan Bayülgen, Mehmet Ali Erbil, Özkan Uğur ve Engin Günaydın’a ait. Bu kişilerin dublaj stüdyosundaki vücut dilleri ve mimikleri kuklaların tiplerine ve surat ifadelerine yansıtılmaya çalışılıyor.



Filmler iki çekim gününde tamamlandı. Kuklaları oynatanların bulunması ve provaları bir ay kadar sürdü. Özetle Pınar Show fikrinden, kukla tasarımlarına, senaryoların oluşturulmasından filmlerin üretimine kadar geçen süre yaklaşık olarak üç ay.



Pınar Denge Prebiyotik reklamları teaser yayın süresi dahil 8 hafta kadar on-air olacak. Ama bunu izleyecek olan başka Pınar ürünlerinin reklamları da var. 2006’da da Pınar Show devam edecek.





Ürün :Pınar Denge Prebiyotik

Reklam Ajansı: Alametifarika

Yaratıcı Ekip : Koray Doyran, Erdem Suyolcu, Emre Kaplan, ,Seden Padır, Oğuz Savaşan, Uğurcan Ataoğlu, İlkay Gürpınar, Vedat Özdemiroğlu, Umut Sarıkaya, Nermin Er

Stratejik Planlama : Oğuz Savaşan

Prodüksiyon : Sertuğ Alptekin, Yağız Bak

Yapım Şirketi: Anima

Müzik: Nil Karaibrahimgil

Yönetmen: Mehmet Kurtuluş

Çarşamba, Haziran 07, 2006

Bir ayak sesi duymayayım
Kapıya koşuyorum
Gelen sen misin diye
Bir siyah saç görmeyeyim
Yüreğim burkuluyor
Ağlamaklı oluyorum
Her şey bana seni hatırlatıyor
Gökyüzüne baksam
Gözlerinin binlercesini görürüm
Bir rüzgar değse yüzüme
Ellerini düşünmeden edemem
Yaktığım bütün sigaraların dumanları sana benzer
Tadı senden gelir
Yediğim yemişlerin
İçtiğim içkilerin
Ve içimdeki bu dayanılmaz sıkıntı
Bu emsalsiz hüzün
Seni beklediğim içindir
Resmine bakamaz oldum
Uykulardan korkuyorum artık
Utanıyorum odamdaki bütün eşyalardan
Şu sedir hala gelip oturmanı bekliyor
Şu ayna karşısında güzelliğini seyretmeni
Şu kadeh dudaklarına değebilmek için duruyor masada
Ve şu saat geldiğin anda
Durabilir sevincinden
Zaman çıldırabilir
Çünkü benim dünyamda
Ölümsüzlük, seni sevmek demektir.
Bir çocuk doğmayı bekler
Bir ağır hasta ölmeyi
Bitkiler yağmur ve güneşi bekler
Yalnız bir kadın sevilmeyi
Ve düşün ki bir adam
İçinde bütün bekleyenlerin korkusu ve ümidi
Seni bekler
Asılmayı bekleyen bir idam mahkumu gibi
Sen gelinceye kadar
Pencerem kapalı duracak
Rüzgar gelmesin diye
Artık perdeleri açmayacağım
Gün ışığı girmesin diye
Sonra kahrolacağım
Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta
Ve günlerce gecelerce haykıracağım
Nerdesin diye, Nerdesin?
Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum
Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevineceğim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlıyacağım.
Ümit Yaşar Oğuzcan

Salı, Haziran 06, 2006

Slow Pulse Boy /AND ALSO THE TREES (Simon Huw Jones)



Somewhere the blast furnace explodes
Plumes of amber in the night sky
Each explosion bounces
From horizon to horizon
From horizon... to horizon
And for a while, the slow pulse boy
Stood by the window
And let the fire sink into his skin
Again all was still
But for the empty tin
Rolling up and down a gutter
On the breeze
Then we were standing very close
I could live in the space
Between his heartbeats
Outside the blast furnace errupts again
And dark red rivers
Filled our veins with frenzy
We could tear up the floors
And find all the things we'd ever lost
And the fire burns in our jack boots
So we chase the explosions
From horizon to horizon
Wrap ourselves around the distance
For as long as we can hold
Somewhere a girl is singing
There is calm in the air
But there is greater calm than I can bear
Tomorrow the sun shines
"We would like to thank you ,Tobias for sharing great passages, poems
with us.Pls keep in touch
Sunny smiles from Turkey "

MahnaMahna


Pazartesi, Haziran 05, 2006

LOVE IS EVERYWHERE



Love is everywhere, I see it
You are all that you can be, go on and be it
Life is perfect, I believe it *
Come and play the game with me

Open yourself to the first celebration
Open your eyes to the joy and pain
Life is the fruit of your own creation
Evry new birth is a soul regained

Love is everywhere, I see it
You are all that you can be, go on and be it
Life is perfect, I believe it
Come and play the game with me

Hera'nin Kaleminden/Bekliyorum Öyle Bir Havada Gel ki Vazgeçmek Mümkün Olmasın XVIII

Hera haftasonu için arkadaşının yazlığına gitti.Denize girecekler ve yaşadıkları olumsuzlukları sileceklerdi.

Gerçekten güzel bir haftasonuydu tabii onunla tartışmaları dışında.İkisininde tartıştıkları zaman moralleri

çok bozuluyordu.Birbirlerinsiz bir hayatı göze alamıyorlardı.Tartışmaları tatlıya bağlantı.Her ikiside biraz

çocuk biraz deliydi. Çizgi filmler izleyip dondurma;çikolata yiyip oyuncakla oynama çağları geçmemişti. Hera

arkadaşlarıyla denize girdi sahil sohbeti yaptılar .Derken bitti haftasonu. Döndü şehrine.



O çıkamadı hastaneden.Buruktu biraz.Morali bozulmuştu.oysa O hastaneden çıkıp bir an evvel Hera'ya kavuşmayı

hayal ediyordu.Öğrendi ki kullandığı ilaçlar böbreklerini hastalandırmış. Her ikisi de çok üzüldüler.Biliyorlardı

geçici bir durumdu bu. Her şey yoluna girecekti. Sadece zor bir dönem yaşıyorlardı. Her ikiside... Ama eninde

sonunda olumsuz günler geçecekti.Perdeler açılacak yollar geçit vereceklerdi.En önemlisi kalpleri kenetlenmişti

birbirlerine .Birbirlerini seviyorlardı.

So close, no matter how far
Couldn't be much more from the heart
Forever trusting who we are
and nothing else matters

Never opened myself this way
Life is ours, we live it our way
All these words I don't just say
and nothing else matters

Trust I seek and I find in you
Every day for us something new
Open mind for a different view
and nothing else matters

never cared for what they do
never cared for what they know
but I know

So close, no matter how far
Couldn't be much more from the heart
Forever trusting who we are
and nothing else matters

never cared for what they do
never cared for what they know
but I know

Never opened myself this way
Life is ours, we live it our way
All these words I don't just say

Trust I seek and I find in you
Every day for us, something new
Open mind for a different view
and nothing else matters

never cared for what they say
never cared for games they play
never cared for what they do
never cared for what they know
and I know

So close, no matter how far
Couldn't be much more from the heart
Forever trusting who we are
No, nothing else matters

Al beni götür gittiğin yere ...

Sen gideli sevgilim, bahçemde güller açmıyor
Geceler bitmek bilmiyor, geceler buz gibi, sabah olmuyor
Şimdi ben sensiz nasıl yaşarım söyle
Şimdi ben sensiz neylerim söyle


Son birkez görebilsem seni, tutsam dokunsam ellerine
Yokluğun dayanılmaz oldu, hasret kaldım gül yüzüne
Şimdi ben sensiz nasıl yaşarım söyle
Şimdi ben sensiz neylerim söyle
Şimdi ben sensiz nasıl yaşarım söyle


Al beni götür gittiğin yere
İstersen vur yerden yerlere
Ne olur, al beni götür gittiğin yere
Yeter ki yeter ki terketme


Bekledim seni gecelerce yaralı ceylan misali
Ardından düştüm çöllere Leyla`ya koşan Mecnun misali
Şimdi ben sensiz neylerim söyle
Şimdi ben sensiz nasıl yaşarım söyle


AL beni götür gittiğin yere
İstersen vur yerden yerlere
Ne olur al beni götür gittiğin yere
Yeter ki yeter ki terketme