Cuma, Temmuz 28, 2006

Bu Nasıl Bir Şarkı Sözü

Dilerim tanridan, gülmesin yüzün
Gönlüne eş olsun, dert ile hüzün
Huzura ermesin, benliğin özün
Benden başkasini, seversen eger

Özleyen arayan, soran olmasin
Acilar bitmesin, çilen dolmasin
Gönül yaralarin, deva bulmasin
Benden başkasini seversen eger

Sevgiden şevkatten, mahrum kalasin
Eşinden dostundan, hep ah alasin
Cennetten kovulan, tek kul olasin
Benden başkasini, seversen eger

Özleyen arayan, soran olmasin
Acilar bitmesin, çilen dolmasin
Gönül yaralarin, deva bulmasin
Benden başkasini seversen eger

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Artık seninle duramam
Bu akşam çıkar giderim
Hesabım kalsın mahşere
Elimi yıkar giderim

Sen zahmet etme yerinden
Gürültü yapmam derinden
Parmaklarımın üzerinden
Su gibi akar giderim

Artık sürersin bir sefa
Ne cismim kaldı ne cefa
Şikayet etmem bu defa
Dişimi sıkar giderim

Bozar mı sandın acılar
Belaya atlar giderim
Kurşun gibi mavzer gibi
Dağ gibi patlar giderim

Kaybetsem bile herşeyi
Bu aşkı yırtar giderim
Sinsice olmaz gidişim
Kapıyı çarpar giderim

Sana yazdığım şarkıyı
Sazımdan söker giderim
Ben ağlayamam bilirsin
Yüzümü döker giderim

Köpeklerimden kuşumdan
Yavrumdan cayar giderim
Senden aldığım ne varsa
Yerine koyar giderim

Ezdirmem sana kendimi
Gövdemi yakar giderim
Beddua etmem üzülme
Kafama sıkar giderim

Adsız dedi ki...

Aklıma gelmişken paylaşmak isterim.Bana göre gerçekten müzik piyasasındaki en değerli şahsiyetlerden biri Arif Susam'dır.Bir şarkısı var ki gerçekten bir klasik:)İlk defa bir şantör bir şarkıyı dinleyiciyle beraber diyalog halinde söylüyor.Ayrıca dörtlükler arası tezatlık gerçekten dikkate şayan.İlk bölümde sevgilisinden ayrılışını acı ve isyan içinde dile getiren şarkıcımız,ikinci bölümde kuduruyor ve tarzı değiştiriyor.
Şimdi şarkıyı hatırladığım kadarıyla aktarayım:
Ş:Şantör
K:Kadın dinleyici

Ş:Pardon,bir dakika bakar mısınız?
K:Ewet
Ş:Ben sizi bir yerden tanır gibiyim.
K:Olamaz
Ş:Terkedip gitmişti seneler önce...
K:Vah vah
Ş:O vefasız sandım sizi görünce.Yıllardır beklerim dönecek diye
Dünyası yıkılmış garip biriyim.
(Sanırım bu bölümdeki acıyı ve dertli şantörü biraz anladınız:))
Bu ara bölümde naran naran naran nan naranara nara gibi enteresan ritimli bir ara müzik var ki ben hala Maksim gecelerini hatırlayınca gülerim.Yıkılmadan önce Maksim Arif Susam sık sık ziyaret ederdi.Bu değerli şahsiyeti çocukluk yıllarımda ailemle çok dinleme şerefine nail oldum:)
Şİmdi ikinci bölüm.Bu bölümde şantörümüz tarz değiştiriyor ve o acılı depresif adam gidiyor yerine gururlu agresif paranoid adam geliyor :
Benden ayrılmakla kendi kaybetti
Onun kaprisini kim çekebilir?
Eskisinden daha mutluyum şimdi
Dönmezse dönmesin neşesi bilir

İşte bu:)Şarkı bu yorum bu :)

Sağol Arif Susam ya 1987-1992 yılları arası ilkokul yıllarımı süslesende hala aklımdasın:)

Adsız dedi ki...

Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat,

soluk almak güçleştiğinde,

Yüreğin susup, mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını,
Dağlara dönmeli yüzünü insan.
Yeni patikalar, yeni yollar seçmeli, yüreğini
ferahlatacak; Yeni insanlarla 'tanışmalı, yeni keşifler yapacak....
Hep isteyip de, bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa,
Gerçekleştirmeyi denemeli!
Her geçen gece, ölüme bir gün daha yaklaştığını; zamanın bir nehir,
Kendisinin bir sal olup da,

O dursa da yolculuğun devam ettiğini anlamalı.
Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günler,
Her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriliyorsa,
Değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri;
Küçük şeylerle başlamalı belki; örneğin, bir kaç durak
önce inip Servisten, otobüsten; yürümeli eve kadar,

yüreğine takmalı güneş gözlüklerini;
Gördüğünü hissedebilmeli!
Sağlığını kaybedip, ölümle yüz yüze gelmeden önce,
Değerli olabilmeli hayat!
İlla büyük acılar çekmemeli, küçük mutlulukları fark etmek
için! Başkasının yerine koyabilmeli kendini;
Ağlayan birine "gül", inleyen birine "sus" dememeli!
Ağlayana omuz, inleyene çare olabilmeli!
Şu adaletsiz, merhametsiz dünyaya ayak uydurmamalı;
Sevgisiz, soysuz kalarak!
Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,
Derin bir soluk alıp, hapsetmeli kokusunu içine...
Güneşin doğuşunu seyretmeli arada bir,

seher yeli okşamalı saçlarını...
Karda, yağmurda; sevincine, coşkusuna; fırtınada boranda;
Öfkesine, isyanına ortak olabilmeli doğanın!
Bir çocuğun ilk adımlarında umudu;

bir gencin düşlerinde geleceği;
Bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli !
Çalışmadan başarmayı, sevmeden sevilmeyi, mutlu etmeden
mutlu Olmayı beklememeli !
Ama küçük, ama büyük; her hayal kırıklığı, her acı;
Bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için;
Kaçırmamalı !
Çünkü; hiç düşmemişsen, el vermezsin kimseye kalkması
için, hiç Çaresiz kalmamışsan, dermanı olamazsın dertlerin;

ağlamayı bilmiyorsan,
Neşesizdir kahkahaların;
Merhaba dememişsen, anlamsızdır elvedaların...
Ne, herkesi düşünmekten kendini, ne; kendini düşünmekten
herkesi unutmamalı!
Bilmeli; çok kısa olduğunu hayatın; hep vermek ya da hep almak için...
Sadece, anlatacak bir şeyleri olduğunda değil,
Söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli!
Aklı ve kalbiyle katılabilmeli sohbetlere...
Hafızası olmalı insanın; hiç değilse, aynı hataları, aynı
bahanelerle tekrarlamaması için!
Soruları olmalı, yanıtları bulmak için bir ömür harcayacak!
Dostları olmalı, ruhunun ve zihninin sınırlarını
zorlayacak! Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;
Ama, kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki,

hakkını verebilsin sevdiklerinin;
Zaman bulabilsin;
Bir teşekkür, bir elveda için...
Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer;
Asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten;
Ama, herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de
fark edebilmeli insan!
Tıpkı, her şeye sahip olamayacağı gibi...
Zamanın ninnisiyle, uykuda geçirmemeli hayatı..