Çarşamba, Mayıs 24, 2006

Kukla Yaşamlar

--------------------------------------------------------------------------------
Sahnede bir kukla... Yanakları kırmızı, gözleri boyalı, dudaklarında sahte bir tebessüm. Karşısında her şeye aç seyirciler... Bir ellerinde dikenli gül, bir ellerinde çürümüş duyguları... Ve açıldı perde 1978’ de. Sahnenin girişinde kör hayat zebanileri biletleri çoktan satmıştı bile. Tıklım tıklımdı hayat. Ve tek kişilikti sahne.

İpler oynamaya başladı ilk ağlama sesiyle. Kimi parmaklarında, kimi dilinde... Elini uzattığı anda, ipi tutup çekti “yaşam” denen usta. Ve alkış koptu... İlk oyunuydu bu kuklanın ve ilk kez anladı ki, elleri kendi elleri değildi. Sandı ki perde kapanacak ve bitecek bu alçak oyun. Ama bir sonraki biletler çoktan tükenmişti bile. Ve hayatını hep biletlere bölmüşlerdi. O oynayacak ve seyirci alkışlayacaktı .

Kukla üzülmemeyi öğrenmeliydi. Kukla alkışlanma hevesiyle dolmalıydı. Ama “yaşam usta” bırakmıyordu ki her yanına bağlı ipleri. Şarkılar söyleyip ve yüzünü hiç boyamadan dans etmek istiyordu kukla. Sahneden inip; camın arkasında kalan sonsuzluğa gitmek istiyordu. İstiyordu... istiyordu... Kukla anladı ki istemek yok hayatta. İpleri istemiş miydi ki sanki.

Ve hazırdı ikinci sahneye. “yaşam usta” ona iplerle nasıl dans edeceğini öğretmişti artık. O kaldıracaktı ipi ve kukla oynayacaktı. Yine de dans etmeliydi kukla. Belki hiç kimsenin duymadığı şarkılar söylemeliydi... İçinde özgür kuşlar olan şarkılar... Sahnesi olmayan hayatlar... Tekrar açıldı perdeler... Yeni perde yeni umuttu kukla için. Tebessümünü yeniledi. “yaşam usta” nın boyadığı yanaklarını elleriyle hafifçe temizledi. Koltuklara baktı... Yüzler farklıydı. Ama ellerde ki yine aynı. Olsun... Şarkı söyleyip dans edecekti ya... Hiç görmediği kelebeklerin kanatlarındaki sihri anlatacaktı ya... yeterdi... Öyle sanmıştı... “yaşam usta” iplerini oynatmıyordu işte. Dans yoktu, şarkı yoktu. “yaşam usta” ne isterse o vardı. Seyircilere baktı... Gözleri doldu... Ama herkes gülmekteydi. Onları şarkılar değil, “yaşam usta” mutlu etmekteydi.

Ne işi vardı onun bu sahnede. Bu perdelerde neyin nesiydi. Kolunu azıcık oynatsa koparacaktı ipleri, ama nafile... 1978’ de mahkumdu kukla olmaya. Eğlenmeden eğlendirmeye... Almadan vermeye...

“yaşam usta” ya bağımlıydı. Ağlamak istiyordu ama akan yaşlarını silmek için “yaşam usta” ya ihtiyacı vardı. Kuklalığına lanet etmek istiyordu ama kendi sesini bile duyamaz olmuştu. Alkışlanmak, sonra yuhalanmak, sonra tekrar alkışlanmak kaderi olmuştu. Ve bu sahne tek kişilikti. Ve tüm sahnelere uzaktı. Şarkılar söyleyeceği sahnede sadece bir esirdi. Sahnede şarkı söylemek yüreksizlerin işiydi. Çünkü ancak onlar koparabilmişlerdi iplerini. Onlar becermişti TEK olmayı. Ve kukla anladı ki; “yaşam usta” yok... “yaşam usta” sandıkları aslında hep kendi yazdığı senaryonun baş kahramanları. Onları kahraman yapan da kendi. İplerini bağlayan kendi. Perdeleri açan ve kapatan kendi. Kendini kukla yapan KUKLA...

Ben bu sahneyi hiç istemedim inan... Ben savaşmayı hiç istemedim. Ben şarkılar söyleyerek geçecek sanmıştım zaman ama asla dudaklarıma değmedi kelebekler. Farklı olduğumu söyledim en yukarılara ama almadı beni yanına. Ben hiç görmediğim ışıltılara aşık oldum hep. Hiç yaşanmamışların hayalini kurdum. Hiç görülmemiş rüyaları görmek istedim. Ben bu sahneyi hiç istemedim...

Şimdi sahnede yalnız kalmak bile yetmiyor. Perdeler indiği andaki karanlıklarda, içimdeki gümbürtülerin sesiyle uyuyamıyorum.

Zavallı kukla... Zavallı şarkılar... Ya biri yaksın artık bu sahneyi ya da insin perdeler son kez...

Hiç yorum yok: