Çarşamba, Ağustos 02, 2006

YALNIZDIR OTEL ODALARI DA KADINLAR KADAR






Yeni bir romana başlamak bir bilinmeze yol almakla aynı şey. Önüne çıkan ilk taksiye atla ve adını bildiğin ama tanımadığın bir yerin adını söyle... Aksaray

Şoförün dikiz aynasından gözlerine bakarken hakkında yazdığı bir yığın öyküden birini yaşayacaksın belkide. Tanımadık kareler yol boyu, tanımadık koku. Yürek atışların, yarı korkulu heyecanın kollarında. Nereye gidiyorsun, ne için…bir yazıya gebe kalmak için ilki yollara mı düşmeli insan. Kalabalık caddeler, irili ufaklı binalar, gürültü kusan araçlar, mutluluk- mutsuzluk.Geride bıraktıkların hep vardır, hep olacaktır. Bir başına bile olsa vardır geride bıraktıkları.birilerinin gelmeleri veya gitmeleri vardır her romanda. Sevmeleri, sevilmeleri, yolunda ölmeleri.

Her şeye yabancı bir insan ruhuyla takip eder bakışları. Birbirine iliştirilmiş film kareleri.daha önce muhtemelen buradan yüz kez geçmiştir . ama şimdi… Tüm önceleri silip, tek tek hafızasına kazımaya çalışıyordu gördüklerini.

Şoför “Aksaray” dedi.

-Tamam burada ineyim. Taksimetreye bakılırsa çokta uzaklaşmamışım. Para üstünü saymadan alıp çantanın içerisine öylece atıp, indi.

- Allah’ım ne işim var burada. Aksaray.

Güneş gözlüğünün ardından kaygılı bakışları gözükmüyordu gözükmesine ama tedirginliği tüm tavrından belliydi. Yürümek yakınlaştırırdı umuda.Yürüdü .

Sonra oncarenkli kadınların , vitrinlerin arasından bir otele girdi.herkes onu bekliyor gibiydi. Kapıdaki görevli :

-Buyurun efendim, hanımefendi size yardımcı olacak.

Hanımefendi, elinde küçük bir çay bardağı içerisindeki çayı,tepsinin tam ortasına koymuş, terasa çıkarmaya çalışan bir garson kız. Asansöre bindiler. Kaçtı en son rakam. Asansör,inişler, çıkışlar… Yaşam gibi. Bazen nereye gittiğini bilmez insan. İnişlerde hisseder insan ne kadar yükseldiğini. Çıkış tamam. Kapı açılır.

- Burası katınız. Oda numarası 115.

Ne kadar da yön levhalarını okusanız da koridoru baştan sona dolaşırsınız. Tüm sıralanışı görmek istersiniz sanli.kartı tak-çıkar. Yeşil ışık. Ardına kadar açılır kapı.

Odalar. Otel odaları. Terkedilmişliklerin acısı. Bin bir çeşit insan sıvısı. Kimlikleri yoktur otel odalarının. Her şeyi değişkendir. Çarşafları, havluları,insanları…dili karmaşıktır, dilsizdir, sağırdır duvarları. Yıldız sayısı hiç fark etmez, aynıdır otel odaları.

Sekiz, dokuz, on. Yatak kocaman. Deniz bir parça odaya sarkar. Gün ortasıdır. Gemiler kıyılarda. Kadın kıyısına oturur yatağın. Sonra savrulur bir hayalle orta yerine.ne işi olur insanların otel odalarında.

- Ah geldin mi? Çok özlemişim.dur kokunu çekeyim derinlerime. Buradasın işte.Sana bu ayrılık bitecek demiştim. Buradasın.

Her koklayışta bir parça alır saklar yüreğine. Gözleri kapalı, dalgaların kollarına bırakmış gibidir kendini. Sanki sarsılır, savrulur, sarmalar, kaybolur bedeninde. Öper, öpülür, öpüşür. Kelimelerin en yetersiz olduğu andır o an. Önceleri hissettiği basınç azalmıştır, hafiflemiştir bedeni. Gözlerini açar, güneş iyiden iyiye silinmiştir. Diyecek hiçbir şeyi yoktur.içine kapanmıştır iyice. Kabuğunu meydanda bırakıp çekmiştir elini, ayağını ,ruhunu.

Gitmek gerekir. Odanın kapısı içeri açılır, çıkanda olsa. Koridoru gözden geçirir. Temizlikçi kadınlar bozuk bir türkçe ile birbirlerine sataşırlar. Asansör kattadır. Kimin umunda kaçıncı kat. Zemin kattır çıkışla buluşturan. Asansör durur durmaz bir çırpıda mayısın kollarına bırakır kendini. Binalar arasında bir avuçtur gökyüzü. Derin bir nefes alır.yürür yokuş aşağı. Yürümek kaybettiğin beni bulmaya yardım eder. Yitirdiğin adresler yürürken yolluna serilir. Kadınlar sarı kızıl saçlı. Daracık pantolonlarına sıkıştırdıkları etleri adeta fışkırmıştır bel üstünden. Göğüslerini tüm güzelliğiyle sergileyen bir çerçeve gibidir tişörtleri.kiminin bacakları meydan okur tüm ihtişamıyla ,kiminin sırt dekoltesi. Ayrış içindedir, yalnızdır kadınlar oysa.

“ Sokakları adımlamaya hiç güçüm yok der. Atlar bir taksiye.gidişler hep vardır gelişlerde. Sık sık düğümlenmiş bir urgan gibidir caddeler ,araçlar dura kalka, homurdana homurdana ilerler Kokusu ekzos kokusunun önüne geçer. Yalnızlığın soğuk ezgileri çınlatıyordu kulaklarını. Bitmek bilmeyen ayrılık sancıları, dinmek bilmeyen yürek sancıları.

-Yeni bir romana başlamak için güçlü olmalı insan. Yapamayacağım.

Dışarı açılan kapılar, içeri açılan tüm pencereler bir bir kapanır.







Nursen ÖZDOĞAN KURBAN

Hiç yorum yok: