Çarşamba, Ağustos 02, 2006

Kaf Dağı'na yolculuk











Aşk Üstüne

Sorularımı kim yanıtlayabilir?..
Sorularım kendi içimdeki için, kendi kendime cevaplamak istiyorum...
İçinizden kim içimdeki benliği bana ve ruhumu ruhuma açıklayabilir?..
Aşk adına söyleyin, yüreğimde yanan, gücümü tüketen ve isteklerimi yok eden nedir?..

Halil Cibran



"Felsefe Taşı"nın peşindeki Harry Potter’a benzeyen 16 yaşındaki Umut’un, Avustralya yerlileriyle tanışmak ve onlarla özgürlüğü yaşamak üzere evinden kaçtığını okuyunca "İnşallah gidip hayal kırıklığına uğramaz" demiştim.
Bazılarına cennet görünen yer, başkalarının cehennemi olabiliyor.
Tanışsak, Umut’a Avustralya’ya gittiğimde gördüğüm Aborjin’lerden dinlediğim yürek yakan öyküleri anlatmak isterdim.
"Beyaz Adam"ın, yerlilerin çocuklarını nasıl evlerinden kaçırıp, manastırlarda dilinden, kültüründen kopararak hizmetçi olarak yetiştirdiğini...
...yüz binlere öksüz Aborjin’in bugün hala gerçek ana - babalarını tanımadığını, tanısa da onlarla kendi dilinde söyleşemediğini, bu yüzden de yerli dilin neredeyse tamamen yok olduğunu...
200 yıllık bu asimilasyondan artakalanlara bugün "kayıp kuşak" denildiğini...
Umut’un cennet umudunu kırmadan izaha çalışırdım.
Sonra, başka bir öykü anlatmak isterdim ona...
İran mitolojisinin ünlü "Simurg efsanesi"ni...


* * *


Simurg, bir masal kuşudur.
Uzun boynunda beyaz bir halka bulunan, safran tüylü, güzel sesli, insana benzer kocaman bir kuş...
Kuşların sultanıdır.
Kaf Dağı’nın ardında yaşar.
Efsaneye göre, kuşlar, sultanlarını bulmak üzere toplanıp yola çıkarlar bir gün...
Yol uzun, yolculuk zorludur.
"Aşk Denizi"nden geçerler önce...
"Ayrılık Vadisi"nden uçarlar...
"Hırs Ovası"nı aşıp, "Kıskançlık Gölü"ne saparlar...
Kuşların kimi Aşk Denizi’ne dalar, kimi Ayrılık Vadisi’nde kopar sürüden...
Kimi hırslanıp düşer ovaya, kimi kıskanıp batar göle...
Yolculuk bittiğinde, Kaf Dağı’nın ardına sadece 30 kuş varabilmiştir.
Sultanları Simurg’u bulamazlar orada...
Sonunda sırrı, sözcükler çözer:
Farsça "si", "otuz" demektir.
...ömurg" ise "kuş"...
"30 kuş", anlar ki, aradıkları sultan, kendileridir.
Ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.


* * *


Çoğu mitolojik destan gibi, dün Mehmet Y. Yılmaz’ın atıf yaptığı "Simyacı" da, bu "kendinin efendisi olma" bilincini anlatır aslında...
Mısır piramitlerinin eteklerinde hazine arayan Endülüslü çobana Simyacı’nın dediği gibi,
"Yolculuk bir öğrenme yöntemidir. Bilmemiz gerekenleri bize o öğretir."
Saklı hazineyi, vurulduğu sevgiliyi, kaybettiği ülkeyi arayan gezgin, büyük sınavlardan geçip yaman engeller aşarak kendi benliğine ulaşır, şuuruna kavuşur bu destanların Kaf dağlarında...
Ve sonunda "kendi hazinesi"ni bulur...
Anlar ki, keşfedilecek ülke, insanın kendisidir.


* * *


Umut’u tanısam ona "Özgürlük, aradığın yerde olmayabilir, ama kalkıştığın yolculuk, seni özgürleştirebilir" demek isterdim.
Umut, bu sırdadır.
Sır da Umut’ta...

Hiç yorum yok: