Çarşamba, Mayıs 31, 2006

NARKISSOS






Kendine aşık olanlara aldırmayıp, onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, bir gün avlanan bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte aşık olur. Ancak Narkissos bu sevgiye karşılık vermeyerek, peri kızının yanından uzaklaşır. Ekho bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak ölür . Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda 'eko' dediğimiz yankılara dönüşür.

Olimpos dağında oturan tanrılar bu duruma çok kızarlar ve Narkissosu cezalandırmaya karar verirler. Gene günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce farkedemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine aşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü . O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, ayni Ekho gibi Narkissos ta günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. Öldükten sonra da vücudu nergis çiçeklerine dönüşür. İşte narsisistik kişilik bozukluğu olan kişiler de bu şekilde kendilerine aşık, hep önde olmak, en gözde olmak isteyen, başkalarının düşünce ya da isteklerine gereken ilgiyi gösteremeyen kişilerdir. Plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında, gereken ilgiyi göremediklerinde aynı Narkissos gibi erirler, çökerler.


EKHO ILE NARKISSOS(NERGIS)

Hera, kocasinin nymphelerden biriyle düsüp kalktigindan kuskulaniyordu. Zeus'un sevgilisinin hangi nymphe oldugunu bilse, elinen geleni yapar, onu cezalandirirdi. Ama bilmiyordu. Ögrenmek için korulara indi bir gün. Koruda güzel Ekho, arkadaslariyla oturmus konusuyordu. Hera'nin geldigini sezen nymphelerin hepsi kaçisti; yalniz Ekho kaldi ortada.


Hera , Zeus'un sevglisi olsa olsa bu peridir. diye düsündü; sonrada dilden dile dolasan haksizligini kullanarak onu cezalandirdi. Ekho, konusamayacakti artik; kendinden önce kim konustuysa onun son kelimesini tekrarlayacakti. Ilk kelimeleri söylemeyeceksin diye buyurdu Hera.


Ekho'ya zor geldi bu. Narkissos'u seviyordu. Hep onun arkasindan gidiyor, pesinde dolasiyor, ama agzinin açip da tek kelime söyleyemiyordu. Bir gün, bir firsat geçti eline. Narkissos, arkadaslarina:"kimse var mi burada?" diye seslendiginde son kelimeyi seviçnle tekrarladi:"Burada, Burada". Agaçlarin arkasinda duruyordu; Nrakissos göremedi onu. "Gel" Ekho'nun düslerine giren kelimeydi bu. "Gel", dedi ve kollarini açarak agaçlarin arasindan çikti. Nympheyi görünce pek sasirdi Narkissos, kaçip gitti.




Yüreginden yaraladigi kizlardan biri, bir gün tanrilara yararak Narkissos'un cezalandirilmasini istedi. Yüce tanrilar, "Baskalarini sevmeyen kendini sevsin," dediler ve kati yürekli dalikanlinin cezalandirilma isini, adi hakli öfke anlamina gelen tanriça Nemesis'e biraktilar


Nemesis'in görevini yerine getirmesi uzun sürmedi. Narkissos susayip da duru bir pinara egilince, suda kendi yüzünü gördü. "Baskalari benim yüzünden ne kadar aci çekmis simdi anliyorum dedi." "Kendime karsi olan sevgimle yaniyorum ben. Suda yansiyan bu güzellige nasil ulasabilirim? O güzelligi birakamam da. Yalniz ölüm kurtarir beni."


Böylece su kiyisinda eriyip gitti Narkissos. Cani, ölüler irmagini geçerken suya egildi, son bir kere bakti yüzüne..


Nympheler, Nrakissos kadar kati yürekli degillerdi. Ölü gövdesini aradilar onun, gömeceklerdi. Bulamadilar. Eridigi yerde güzel yepyeni bir çiçek açmisti. Sevdiklerinin adiyla adlandirdilar onu Narkissos dediler


Ekho'ya gelince...Narkissos, kendinden kacaliberi magaralara çekilmisti, daglarda tek basina yasiyordu. Hala da oralardadir. Kim yüksek sesle bir sey söylese, son kelimeyi tekrarlar

Narkissos'tan Aynaya: Portreler
Halil Gökhan

Portrenin tarihi Narkissos’un kendi yüzüne suda görüp âşık olmasıyla başlar. Ve Narkissos’a âşık olan su perisi Ekho günden güne erir, içine kapanır ve dağlara kaçar. Ama Narkissos’un yüzü fotoğrafın icadıyla birlikte görüntü yankılarına boğulur. Bir anlamda Narkissos, Ekho’ya kavuşur ve hiçbir kara sevdaya nasip olmayan bir yazgıyla portre tarihinin sonunda birleşirler.

“Kendine âşık olanlara aldırmayıp, onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, bir gün avlanan bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte âşık olur. Ancak Narkissos bu aşka karşılık vermeyerek, peri kızının yanından uzaklaşır. Ekho bu durum karşısında günden güne eriyerek, kara sevda ile içine kapanarak ölür. Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda 'eko' dediğimiz yankılara dönüşür. Olimpos dağında oturan tanrılar bu duruma çok kızarlar ve Narkissos’u cezalandırmaya karar verirler. Gene günlerden bir gün av izindeki Narkissos susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelir. Buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine aşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar, sevmiştir kendi görüntüsünü . O şekilde orada ne su içebilir, ne de yemek yiyebilir, ayni Ekho gibi Narkissos da günden güne erimeye başlar ve orada sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. Öldükten sonra da vücudu nergis çiçeklerine dönüşür.”

Narkissos’un suya yansıyan suretini görmesi ve kendine âşık olmasıyla birlikte portreler tarihi başlar. İnsanın kendi yüzüne hayran olması, ondan bir tane daha istemesi ve onu çoğaltmasıyla da aşılır. Saklanan yüzün gerçek değeri yüzün sahibinin kendini dondurulmuş bir zamanda hatırlamasıyla da artar. Böylelikle portre geleneği tamamlanır.
Resimlenen yüz, fotoğraf ve sinema tarihinin başlangıcına kadar insan portresinin monotip çehresini oluşturdu. Kral portreleri, soylu kadınların yüzleri, ressamların karanlık atölyelerindeki modellerin solgun bakışlı ve beklemekten sabrı taşmış, şaşkın, umutsuz yüzler... Hepsi de bu çehrenin hareketsiz, sabit unsurlarıydılar.
Narkissos’un yüzü fotoğrafın icadıyla birlikte görüntü yankılarına boğuldu. Bir anlamda Narkissos, Ekho’ya kavuştu ve hiçbir kara sevdaya nasip olmayan bir yazgıyla portrelerin tarihinin sonunda birleştiler.
Ve durgun tanrıların dağı Olimpos “hareket”le yıkıldı. Hareket tanrıları dünyayı sardı. Dünyanın hareket etmesi, evrenin hareketlerinin keşfi Olimpos dağının kara bulutlarına şimşekleri yükledi. Ve mitolojinin tanrı sağanağı, hareketli bir evrenin kapısı olan bilinmezliğin ve kuşkunun selinde boğuldu.
Tekerleklerin otomobil gövdelerini taşımasıyla, sinema da fotoğraf karelerini hızlandırdı. Portreler küçüldü, çünkü o zamana kadar resim sanatının çok önemsemediği kollar, bacaklar ve doğa resim çerçevesinin içine girmeye ve aynı anda aynı çerçevede binlerce resim birden yer almaya başladı.
Bu ölümcül nokta resim sanatı için tarihsel ve evrimsel dönüm noktasıdır. Resmin yoğurduğu görüntü artık çoğaltılabilir ve sınırsız sayıda saklanabilir bir enstantane malzemesidir. Kadraj değersizleşmiştir, artık onun yerine görüntülerin hikâyesi ve yazınsal alandaki içeriğin görüntülü ve sesli aktarımı önlerde saf tutmaktadır.
Günümüz resim sanatını taşımaya çalışan kadraj, geometrinin bile çok uzağında kalmıştır. Çağdaş plastik sanatları tahakkümü altına alan yerleştirmeler, performanslar, happening ve video oyunları kadraj yerine figürsüzlüğü, figür yerine ise objeleri temel aldılar. Figür, portrenin en büyük eşlikçisiydi. Koruyucu ve kollayıcı. Onsuz olmayacak bir portre günümüzde artık sadece moda dergilerinde, fotoğraf stüdyolarının vesikalık arşivlerinde, düğün fotoğraflarında, 3. sayfa haberlerinde -flu olarak- ve zanaat sayılan vesikalıktan bakılarak yapılmış portrecilerin yağlı boya tablolarında, kartonlarında yaşıyor. Ve de kuaför salonlarında, daha gerçek olarak... kadınların makyajlı yüzlerinde. Yapılıyor ve bozuluyor. Eskiden tablolardan yüzler akmazdı. Şimdi daha gerçekçi olmak üzere yüzler pamuklarla, temizleyici solüsyonlar eşliğinde siliniyor. Temizlik sonrasında uykuya, gecenin ve evin karanlığına teslim edilmek üzere yüzler çıkıyor ortaya; sahibinin bile makyajdan daha az gördüğü... Bu yüzlerden ne okunabilir? Elden ele taşınan ve ötekinin yüzünü taşıyan fotoğrafın yarattığı benzeşme histerisi mi? Güzel bir kadın yüzü mü? Bakan yüzler mi? Silinen insan mı? Hiçbiri? Hepsi?..
Bunların cevapları da bir yüze bedel. Uygarlığın yüzü... İnsanın yüzünde bu yüzden dalgalanmalar, hatta kırılmalar bulmak mümkün. Makinaların, işletim sistemlerinin, mutfak robotlarının beklemeyi ve sabrı öldürdüğü, hayatı hızlandırdığı kırılmalar.
Yüzlerde, bütün gerilmelere rağmen oluşan çatlaklar bakmanın sonunu da habercisi.

Tanrı Zeus’un karısı Hera, Zeus’un su perilerinden biriyle birlikte olduğundan şüphelenip bir gün korulara indi. Hera’nın geldiğini duyan perilerden hepsi kaçıştı ve ortada bir tek Ekho kaldı. Ekho kendinden emindi, çünkü Narkissos’a âşıktı, bu yüzden kaçmamıştı. Hera, Zeus'un sevgilisi olsa olsa bu peridir, diye düşündü; sonra da dilden dile dolaşan haksızlığını kullanarak onu cezalandırdı. Ekho, konuşamayacaktı artık; kendinden önce kim konuştuysa onun son kelimesini tekrarlayacaktı. İlk kelimeleri söylemeyeceksin, diye buyuruyordu Hera. Bu ceza yüzünden Ekho, Narkissos’a olan aşkını tam olarak söyleyemedi. Ona ulaşamadı bir türlü. Narkissos konuşursa bile ancak söylediğinin son kelimesini tekrarlayabiliyordu. Narkissos kendinden kaçtıktan sonra mağaralara çekildi Ekho, dağlarda tek başına yaşamaya başladı. Hala da oralardadır. Kim yüksek sesle bir şey söylese, son kelimeyi tekrarlar.
Aynalar da yüzlerimizin Ekho’sudur. Narkissos aynadır. Sadece aynaya baktığımızda Narkissos ve Ekho’nun birleştiğini görürüz. Ses hep görüntüye âşıktır. Onun peşinden gider, kovalar. Görüntü ise kendi dilinde konuşamayan sesten habersiz, kendine âşıktır.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Greets to the webmaster of this wonderful site! Keep up the good work. Thanks.
»

Adsız dedi ki...

I love your website. It has a lot of great pictures and is very informative.
»