Cuma, Aralık 01, 2006

Christian ne dior?

SmyrnA Blog : Christian Dior
Christian Dior'un 2006-07 koleksiyonunda kadife kumaş
kadar denim de kullanılmış. Seksi ve çarpıcı şehir kadını
için tasarlanan koleksiyonun en iddialı parçalarını ise
vizon paltolar oluşturuyor.
Doku: Siyah deri, beyaz denim, kadife, koyun derisi ve
vizon.
Renk: Gece mavisi, kırmızı, açık gri ve bej.
Öne çıkan parçalar: Vizon paltolar, yün taytlar,
trençkotlar ve uzun elbiseler.


Bu bir Christian Dior Reklamıdır.

SmyrnA

Perşembe, Kasım 23, 2006

Don't Bother

Song: Don't Bother
Album: Oral Fixation Vol. 2
Artist: Shakira

Click Here To Listen
(Can't you listen?Do you have problems?Press ALT+F4 and contact your doctor)

She's got the kind of look that defies gravity
She's the greatest cook, and she's fat free

She's been to private school and she speaks perfect french,
She's got the perfect friends,
Oh isn't she cool?
She practises tai-chi, she'd never lose her nerve,
She's more then you deserve!
She's just far better then me...

hey hey!

So don't bother I won't die of deception
Promise you won't ever see me cry,
Don't feel sorry.
And don't bother I'll be fine,
But she's waiting.
The ring you gave to her will lose its shine,
So don't bother
Be unkind.

I'm sure she doesn't know how to touch you like I would,
I beat her at that one good,
Don't you think so?
She's almost six feet tall, she must think I'm a freak,
I'm really a cat you see,
And it's not my last life at all.

hey hey!

So don't bother I won't die of deception,
I promise you won't ever see me cry,
Don't feel sorry.
Don't bother I'll be fine, but she's waiting,
The ring you gave to her will lose its shine,
So don't bother be unkind!

For you I'd give up all I own and move to a communist country
If you came with me of course,
And I'd file my nails, so they don't hurt you,
Lose those pounds,
Learn about football,
If it made you stay, but you won't,
But you won't

So don't bother I'll be fine, I'll be fine, I'll be fine, I'll be fine!
Promise you won't ever see me cry...
And after all I'm glad that I'm not your type,
Promise you won't ever see me cry!
So don't bother, I'll be fine, Ill be fine, I'll be fine, I'll be fine,
Promise you won't ever see me cry...
And after all I'm glad that I'm not your type, not your type, not your type, nor your type!
Promise you won't ever see me cry...

Direct link :
http://music.musictnt.com/media_player/?aid=1101&inumber=1&q=hi

Çarşamba, Ekim 25, 2006

Erkek Çevirileri

BEN BALIĞA
ÇIKIYORUM:

Ben, elimde bir çubukla bütün gün sandalda oturacagim,
kusana kadar içicegim ve denizde yüzen baliklari izliyecegim



BU ERKEKLERI ILGILENDIREN BIRSEY: Bunun bilinen bir mantikli açiklamasi yok, bosuna ugrasma, hiçbir mantik kalibina sokamazsin.



YEMEGE YARDIM EDEYIM MI?: Yemek neden hala masaya gelmedi?



EVET TATLIM... HAKLISIN SEVGILIM: Çevirisi yok.. Onlar bu sözleri periodik olarak söylemeleri için sartlandirilmistir.



ELBETTE SENI DINLIYORDUM TATLIM; SADECE AKLIMDA BIR SÜRÜ KARMASIK IS VAR: Su
karsidaki kizil bombanin içinde sütyen var mi, yok mu kafam ona takildi da!



SEVGILIM BIRAZ ARA VER, SABAHTAN BERI EVI TEMIZLEYECEGIM DIYE HELAK OLDUN: Su
elektrikli süpürgeyi artik sustursan iyi olacak, filmin içine ettin!!



HMMM... EVET ÇOK ILGINÇ HAYATIM: Sen hala konusuyor musun?



SENI DÜSÜNÜYORDUM VE SANA BU GÜLLERI GETIRDIM CANIM: Kösebasinda gülleri satan kiz tam bir afetti.



ENDISELENME TATLIM, ALT TARAFI KÜÇÜK BIR KESIK: Aslinda tam damari kestim ama
geberecegimi bilsem, canimin ne kadar acidigini itiraf etmeyecegim.



HEY BUNUN IÇIN NEDENLERIM VAR: En kisa zamanda iyi bir tane bulsam iyi olucak



TABII KI SENI DUYDUM TATLIM: Ne söyledigin hakkinda hiçbir fikrim yok ve umarim
dinliyormus gibi yaptigimi anlayinca, 3 saat bagirip çagirmazsin



BILIYORSUN
GÜZELIM, BEN BASKASINI SEVEMEM: Senin çigliklarina bile zar zor alistim ve daha kötüsüyle karsilasma riskini göze alamam.



MUHTESEM
GÖRÜNÜYORSUN: Tanrim ne olur bu denedigin son elbise olsun yoksa kalp krizi geçiricegim.

Salı, Ekim 24, 2006

FİDEL CASTRO İSTANBULLU MU?

Fidel Castro ve küçük ada Küba'nın Türkiye'de bu kadar sevilmesinin nedeni anlaşıldı. Meğerse Fidel Castro'nun dedesi bu topraklarda doğmuş, büyümüş. Evet, yanlış duymadınız. Castro'nun evlilik dışı tek çocuğu olan ve 1993 yılında Küba'dan ayrılarak İspanya ve ABD'de yaşamaya başlayan Alina Fernandez'in anı kitabı Castro'nun hemşerimiz olduğunu gösteriyor. Meğer Castro'nun dedesi Francisco Ruz, bir Osmanlı vatandaşı olarak başladığı hayatını Küba'da sürdürmüş.


Şu sıralar Küba'ya karşı faaliyetleriyle gündemde olan Fernandez, 1999'da yazdığı 'Castro's Daughter An Exile's Memoir of Cuba' adlı kitabı ailesinin soyağacı şemasıyla başlıyor. Soyağacında Fidel Castro'nun annesinin babasının adının Francisco Ruz olduğu ve Türkiye'den geldiği yazıyor.
Kitabın ilk bölümünde ise Fernandez, anne ve babasının köklerini açıklamaya çalışıyor. Kitabın birinci sayfasında Castro'nun dedesinin İstanbullu Yahudi bir aileye ait olduğu, ailesinin Yahudilikten döndüğü ve soyadını Ruz'a kısalttığı bilgisi var. Yine birinci sayfada yazar, annesinin İngiltere'den gelen dedesi Herbert Acton Clews, Castro'nın babası İspanya'dan gelen Angel Castro ve İstanbul'dan gelen dedesi Franscisco Ruz için uzak bir dünyaya gitmeyi göze alan, kendi kökleri pek umurlarında olmayan, maço maceraperestler olduğunu yazıyor. Yazar, ikinci safyada ise Küba'daki koloni savaşları kapsamında karşılaştığı beklenmedik olaylar karşısında Kastilyalı Francisco ismini edindiğini belirtiyor. Francisco Ruz Küba'da Domingo adlı Kübalı kadınla evlenmiş ve üç tane kızı olmuş. Fidel Castro, işte bu kızlardan Lina ile Angel Castro'nun evliliğinden doğan çocuklardan biri.



Konuyla ilgili olarak görüşlerine başvurduğumuz Türkiye Yahudilerinin tarihi konusunda uzman bir isim olan Rıfat Bali, bilginin tutarlı olduğunu söyledi. Bali: "Bu bilginin doğru olup olmadığını bilemeyiz ancak 1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında Küba'ya giden birçok Türk Yahudisi olduğunu biliyoruz. Nedeniyse Küba'da İspanyolca konuşulması ve oradan Kuzey Amerika'ya geçme ihtimalinin olması. Hâlâ da orada birçok Türkiye Yahudisi kökenli insanlar bulunuyor." Görüştüğümüz Küba'nın Türkiye Büyükelçisi Ernesto Abascal, Castro'nun dedesinin Türkiye Yahudisi olduğu iddiasını ilk kez duyduğunu ve o yüzden de konuyla ilgili bir yorum yapamayacağını söyledi.

Cumartesi, Ekim 21, 2006

Ömer Hayyam Rubaileri

navid tabrizi:Miniatur
Ey özünün sırlarına akıl ermeyen;
Suçumuza, duamıza önem vermeyen;
Günahtan sarhoştum, ama dilekten ayık;
Umudumu rahmetine bağlamışım ben.

Büyükse de isyanım, kötülüklerim,
Yüce Allah’dan umut kesmiş değilim;
Bugün sarhoş ve harap ölsem de yarın
Rahmete kavuşur elbet kemiklerim.

Allah’ım bir geçim kapısı açıver bana;
Kimseye minnetsiz yaşamak yeter bana;
Şarap içir, öyle kendimden geçir ki beni
Haberim olmasın gelen dertten başıma.

Rahmetin var, günah işlemekten korkmam;
Azığım senden, yolda çaresiz kalmam;
Mahşerde lutfunla ak pak olursa yüzüm
Defterim kara yazılmış olsun, aldırmam.

Derde gama yatkın yüreğime acı;
Bu tutsak cana, garip gönlüme acı;
Bağışla meyhaneye giden ayağımı,
Kızıl kadehi tutan elime acı.

Akıl bu kadehi övdükçe över;
Alnından sevgiyle öptükçe öper;
Zaman Usta’ysa bu canım nesneyi
Hem yapar hem kırıp bin parça eder.

Ey zaman, bilmez misin ettiğin kötülükleri?
Sana düşer azapların, tövbelerin beteri.
Alçakları besler, yoksulları ezer durursun:
Ya bunak bir ihtiyarsın, ya da eşeğin biri.

Her sabah yeni bir gün doğarken,
Bir gün de eksilir ömürden;
Her şafak bir hırsız gibidir
Elinde bir fenerle gelen.

Dünya dediğin bir bakışımızdır bizim;
Ceyhun nehri kanlı göz yaşımızdır bizim;
Cehennem, boşuna dert çektiğimiz günler,
Cennetse gün ettiğimiz günlerdir bizim.

Yaşamanın sırlarını bileydin
Ölümün sırlarını da çözerdin;
Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok:
Yarın, akılsız, neyi bileceksin?

İçin temiz olmadıksan sonra
Hacı hoca olmuşsun, kaç para!
Hırka, tespih, post, seccade güzel;
Ama Tanrı kanar mı bunlara?





buradan devam edin...

Cuma, Ekim 20, 2006

Larry Ellison (Oracle) at Yale !!

Lawrence Joseph Ellison (born August 17, 1944) is the co-founder and CEO of Oracle Corporation, a major database software company.

Lawrence Joseph Ellison: Oracle biigisayar ve yazılımlarının sahibi olan Ellison, Servetinin toplamı ise 19.5 milyar dolar.



Larry Ellison'un yale üniversitesinde yaptığı
Mezuniyet konuşması :

"Yale Üniversitesi mezunları, daha önce böyle
bir giriş görmediğiniz için
özür dilerim ama benim için bir şey yapmanızı istiyorum.
Lütfen, etrafınıza iyi bir bakın.
Solunuzdaki sınıf arkadaşınıza bir bakın. Sonra
sağınızdaki sınıf arkadaşınıza bir bakın.
Ve şimdi şunu aklınıza koyun:
Bundan beş yıl sonra, on yıl sonra, hatta otuz
yıl sonra, solunuzdaki kişi
hiçbir şeyi başaramamış olacak. Sağınızdaki kişi
de aslında hiçbir şey başaramamış olacak.
Ve siz, ortadaki? Ne bekliyorsunuz? Siz de
başaramayacaksınız.
Başaramayacaksınız.
Aslında bugün şöyle bir etrafıma baktığımda
parlak gelecek için yüzlerce
umut ışığı göremiyorum. Yüzlerce değişik
endüstride liderliği
ele alacak kişiler de göremiyorum. Görebildiğim
tek şey, geleceği başarısızlıktan başka bir şey olmayacak yüzlerce
insan. O kadar. Sinirlendiniz. Bu anlaşılabilir bir şey.
Ben, Lawrence 'Larry' Ellison üniversite terk,
kim oluyorum ve bu yetkiyi
nerden alıyorum ki, ülkenin en prestijli
yükseköğrenim kurumunun bu yılki
mezunlarına böyle şeyler söyleyebiliyorum?
Bu yetkiyi nereden aldığımı söyleyeyim:
Çünkü ben, Lawrence 'Larry' Ellison, üniversite
terk ve dünyanın en zengin
ikinci adamıyım. Siz değilsiniz.
Çünkü Bill Gates, o da üniversite terk ve
dünyanın -şimdilik- en zengin adamı. Siz değilsiniz.
Çünkü Paul Allen, o da üniversite terk ve
dünyanın en zengin üçüncü adamı.
Siz değilsiniz.
Başka örnekler de var. Mesela Michael Dell, o
listede 9 numara ve yukarı doğru hızla tırmanıyor, o da üniversite terk. Ve
siz o listede hâlâ yoksunuz.
Hımmm... Şimdi çok kızdınız. Bu da anlaşılabilir.
O halde biraz da egolarınızı okşamama izin verin.
Pek çoğunuz burada dört ya da beş yıl eğitim
gördünüz. Önünüzdeki yıllar
için epey iyi bir eğitim aldınız, bilmeniz gereken pek çok
şeyi öğrendiniz. İyi çalışma alışkanlıkları
edindiniz. Burada size o
önünüzdeki yıllar boyunca yardımcı olacak bir
sürü insan tanıdınız, onlarla
bağlantı kurdunuz. Ve hayat boyunca yanınızdan
ayrılmayacak bir kelimeyle
güçlü bir ilişkiniz oldu burada:
Terapi.
Bunların hepsi güzel şeyler. Ama gerçekte, o
kurduğunuz arkadaşlık
bağlantılarına fena halde ihtiyacınız olacak. O
çalışma alışkanlığına ve
'terapi'ye de ihtiyaç duyacaksınız hayat boyu.
İhtiyacınız olacak, çünkü
üniversiteyi terk etmediniz. Dolayısıyla asla
dünyanın en zengin insanları
arasına katılamayacaksınız. Elbette, belki de
listeye 10 ya da 11. sıradan,
Microsoft yöneticisi Steve Ballmer gibi,
girebilirsiniz. Ama herhalde onun
kimin için çalıştığını söylememe gerek yok,
değil mi? Sadece kayda geçsin
diye söylüyorum, o da zaten master sınıfından
terk. Biraz geç kalmış anlayacağınız.
Son olarak, herhalde bazılarınız ya da umarım bu
konuşmadan sonra çoğunuz
kendi kendinize soruyorsunuz: 'Yapabileceğim bir
şey var mı? Bir umudum var mı?'
Maalesef hayır. Çok geç kaldınız. İçinize çok
şey dolduruldu, siz onlara
bakıp çok şey bildiğinizi sanıyorsunuz. Artık 19
yaşında değilsiniz.
Eveeet, şimdi gerçekten çok kızdınız. Bu
anlaşılabilir bir şey. Belki de
şu an, size bir umut ışığı vermenin, bir çıkış yolu
göstermenin tam zamanıdır.
Hayır, 2000 mezunları size değil. Siz
kaybettiniz. Sizi, yılda 200 bin
dolarlık komik maaş çeklerinizle baş başa
bırakıyorum. Üstelik o maaş
çekinin üstünde sizden birkaç yıl önce okulu
terk etmiş birinin imzası olacağını söyleyerek.
Öğütlerim size değil daha alt sınıfta okuyanlara.
Size söylüyorum: Hemen ayrılın. Daha güçlü söyleyemem:
Ayrılın. Hemen toplayın eşyalarınızı ve
fikirlerinizi ve bir daha geri
dönmeyin. Terk edin. Her şeye yeniden başlayın.
Size söyleyebileceğim
tek şey, o başınızdaki kepler ve kıyafetin sizi
aynen şu güvenlik görevlilerinin
beni kürsüden aşağı çektiği gibi aşağı
çektiği..."



Larry Ellison (Oracle CEO) graduation speech at Yale :


A speech Larry Ellison (Oracle CEO) gave at Yale University to the Graduating class of 2000. What follows is a transcript of the speech delivered by Ellison at Yale University last month:

"Graduates of Yale University, I apologize if you have endured this type of prologue before, but I want you to do something for me. Please, take a good look around you. Look at the classmate on your left. Look at the classmate on your right. Now, consider this: five years from now, 10 years from now, even 30 thirty years from now, odds are the person on your left is going to be a loser. The person on your right, meanwhile, will also be a loser. And you, in the middle? What can you expect? Loser. Loserhood. Loser Cum Laude.

In fact, as I look out before me today, I don't see a thousand hopes for a bright tomorrow. I don't see a thousand future leaders in a thousand industries. I see a thousand losers. You're upset. That's understandable.

After all, how can I, Lawrence "Larry" Ellison, college dropout, have the audacity to spout such heresy to the graduating class of one of the nation's most prestigious institutions? I'll tell you why. Because I, Lawrence "Larry" Ellison, second richest man on the planet, am a college dropout, and you are not. Because Bill Gates, richest man on the planet-for now anyway-is a college dropout, and you are not. Because Paul Allen, the third richest man on the planet, dropped out of college, and you did not. And for good measure, because Michael Dell, No. 9 on the list and moving up fast, is a college dropout, and you, yet again, are not.

Hmm... you're very upset. That's understandable. So let me stroke your egos for a moment by pointing out, quite sincerely, that your diplomas were not attained in vain. Most of you, I imagine, have spent four to five years here, and in many ways what you've learned and endured will serve you well in the years ahead. You've established good work habits. You've established a network of people that will help you down the road. And you've established what will be lifelong relationships with the word "therapy." All that of is good. For in truth, you will need that network. You will need those strong work habits.

You will need that therapy. You will need them because you didn't drop out, and so you will never be among the richest people in the world. Oh sure, you may, perhaps, work your way up to #10 or #11, like Steve Ballmer. But then, I don't have to tell you who he really works for, do I?

And for the record, he dropped out of grad school. Bit of a late bloomer.

Finally, I realize that many of you, and hopefully by now most of you, are wondering, "Is there anything I can do? Is there any hope for me at all?" Actually, no. It's too late. You've absorbed too much, think you know too much. You're not 19 anymore. You have a built-in cap, and I'm not referring to the mortarboards on your heads.

Hmm... you're really very upset. That's understandable.

So perhaps this would be a good time to bring up the silver lining. Not for you, Class of '00. You are a write-off, so I'll let you slink off to your pathetic $200,000-a-year jobs, where your checks will be signed by former classmates who dropped out two years ago.

Instead, I want to give hope to any underclassmen here today. I say to you, and I can't stress this enough:

LEAVE. Pack your things and your ideas and don't come back. Drop out. Start up. For I can tell you that a cap and gown will keep you down just as surely as these security guards dragging me off this stage are keeping me dow..."

(At this point The Oracle CEO was ushered off stage.)

Salı, Ekim 17, 2006

Ben Senden Sonra Düş Oldum

Ne demeli? ...

Nasıl anlatmalı? ...

Ne yazmalı bu dar ve parlak yüzeye? ...

Sıradan bir yalnızlık benimkisi...

Kiminkinden farkı var? ...

Kelimelerden cümle kurma yeteneğim,

benim yalnızlığımı sadece belgelenmiş bir 'anı' yapar...

Herkesinki gibi bir yalnızlık bu...

Yangın yerinde hareket edememek gibi...

Hiçbir teselliye boyun eğmeyen...

Laftan, sözden anlamayan bir yalnızlık bu da...

Asi... Onurlu... Ümitsiz...

Hiç kimseninkinden farkı yok...

Sabah ezanından hemen sonra...

Durduk yere arabanın camını açıp...

İstanbul'un tam ortasında, sesim kısılasıya geceye O'nu bağırmak...

'Seni seviyorum'u öfkeye dönüştürmek...

Bu koca kente O'nu haykırmak...

Dudaklarımın önce titremesi...

Sonra gözlerimin dolması...

En fazla ağlamak ıslak caddelere...

Elimin ayağıma dolaşması...

Salaklaşmak...

Farklı mı yapar benim yalnızlığımı? ...

Duysaydı... Belki...

Duymadı... Duyulmadı...

Diğer yalnızlıklar gibi benimkisi de...

Duyulmayan... Görülmeyen... Bilinmeyen... Umursanmayan...

Sıradan bir yalnızlık...

Bir adım yaklaştıkça, bir 'kadın' daha uzaklaşan...

Bir kadın uzaklaştıkça, bir 'adam' daha küçülen yalnızlık bu da': ..

You Might Be A Blogoholic If…

Signs of Blogoholism. You know you’re a blogoholic if:

1. You constantly check your stats, technorati rank & links before you eat breakfast and before you go to sleep
2. You work on your next blog post while you’re in the shower, at work, talking to family members or with your significant other when you should really be focused on something else
3. You go on blog posting binges and still feel the need to post just one more
4. You have done an all-nighter as if you were in college finishing a term paper
5. You tell people you just met “I have a blog”
6. You have the skin color of a corpse
7. You would rather comment on blogs than talk to people face to face
8. You consider any story, idea or photo bloggable
9. You visit everyone on your blogroll at least once a day
10. You have 50 blog posts saved as drafts, none of which are finished
11. You have a significant other that no longer talks to you in person, rather by commenting on your blog.
12. Your newborns first word is “blog”
13. You are writing a blog post such as this one on a Saturday night rather than enjoying a night on the town
14. Your children find out what you are doing by reading your blog
15. You feel lost when your internet service goes down
16. You try to recruit friends and family to blog
17. You adamantly say I am not a blogaholic! I am not a blogaholic! I am not a blogaholic!
18. You do want to be with your family, but want to multi task, post while you are with them
19. FACT: You have stories on your blog, your children haven’t heard
20. You feel sort of empty inside, let down and sad when a favorite blog does not post for a day or two.
21. You get overly excited when a “Famous” Blogger invites you to comment or COMMENTS on YOUR Blog!!
22. You plan your vacations around blogging. If no wireless internet access, then no vacation. That rules out some cruise ships, all national park lodges and most foreign countries.
23. You’re biggest problem with moving into a new home is that you have to wait a few days for the cable man to show up and install a high speed connection!
24. A weekend without access to the internet means that there are over 2000 unread posts in your feed reader! (no kidding, I’m looking at 2794 unread entries right now!)
25. You have more than one blog!

OK fellow bloggers, let’s hear it…we need a TOP 3O LIST. What makes you a blogoholic?




by : http://blog.sellsiusrealestate.com/

Pazar, Ekim 15, 2006

...

smyrna
Yaşıyor uzaktaysam senden, bilki seni hiç unutmadım,

Ölüm değilse bizi ayıran,yazık olmuş hata yapmışız…

Senden yada benden ne farkeder şeytana uymuş aşkı yakmışız…

Adımı söylemezdin bana seslenirken,aşk derdin aşkım derdin…

Her aşk dediğinde beni kendine daha da aşık ederdin…

Buluştuğumuz anları hatırlıyorum,güller açardı gönlümde sen gelirken…

3-5 saat bile ayrılsak senle,yapraklarım dökülürdü sen giderken…

Yanyana duran iki yıldızdık sana göre…

En parlak en güzeli olan bendim,gökyüzündeki yıldızındım senin…

Fırtınalarda saklanıp korunduğun liman olduğumu söylerdin…

Ömrünün sonuna kadar beni seveceğine…

Kalbini kalbime kelepçeleyip anahtarını okyanusa attığını eklerdin…

Benim için kıyamet seni kaybettiğim gün demekti…

Ruhumda sakladığım en değerli hazinemdin,sonsuza kadarda saklıycam…

Yokluğumda sen nasıl olursun hayal ettiğimde,seni mutlu çok mutlu görüyorum…

Çünkü hep öyle ol istedim…

Hatta…hatta belki yeni aşklar tanırsın,tanı zaten herşeyin güzeli senin olmalı…

Aynı şeyi isteme benden yerine kimseyi koyamam ki…

Ben kimseyi ama kimseyi seni sevdiğim gibi sevmedim ki…

Sen bana aşk dedin bizi kirletemem ki…

Bazı şarkılar vardı birlikte sevdiğimiz,senin bana benim sana söylediğim…

Onlardan bir yada benzerini duyarsan,beni anımsar gülümsersin…

Ben mi?ben hiç unutmuycam ki…

Okyanusa attığın anahtarı biri bulurda bizi bizden çözer diye…

Daha iyisini yaptım …seni kalbime kazıdım her atışında hatırlamak için…

Yaşıyor ama uzaktaysak birbirimizden bilki seni hiç unutmadım…

Ölüm değilse bizi ayıran yazık olmuş hata yapmışız…

Eğer ölümse bu ayrılığın sebebi ve…

Bensem önce giden bu alemden kederlenme çok …

Tıpkı benden istediğin gibi kendine sahip çık…

Bensem kalan geride zaten sen hep göreceksin…

Ben kimseyi ama kimseyi seni sevdiğim gibi sevememki…

Sen bana aşk dedin bizi kirletemeki…

Nazan Öncel - Aşkim baksana bana

Nazan Öncel
bot mu giyerdin kot mu giyerdin
siyah kazaklarını mı çok severdin
gecce mi gezerdin hazır mı yerdin unuttum
pot mu kırardın kalp mi kırardın
taş mı atardın kuş mu tutardın
düşünceli miydin bananeci miydin unuttum
yalandan kim ölmüş ki
yolundan kim dönmüş ki
elimden kim tutmuş ki bak aslında
hiç iyi değilim ben
ölsem bir kurtulsam ben
kısmetsiz kediyim sanki
aşkım baksana bana aşkım
aşkım ağlarım ama aşkım
yat kalk hep beni düşün yat kalk hep beni
yat kalk hep beni düşün yat kalk hep beni
aşkım baksana bana aşkım
yat kalk hep beni düşün ooo nerde
postal aldım giymedin
göbek yaptım görmedin
sordum cevap vermedin ya ya
fransız kaldın bana
yabancı olduk sonra
bir ihtimal sevmedin ya ya
aşkım baksana bana
aşkım
aşkım ağlarım ama
aşkım
yat kalk hep beni düşün yat kalk hep beni
yat kalk hep beni düşün
aşkım baksana bana
aşkım
yat kalk hep beni düşün ooo nerde
dünyayı kurtaran adam nerde

Cumartesi, Ekim 14, 2006

Yahoo! Time Capsule




Yahoo!'dan antropoloji projesi


İnternet portalı Yahoo, internet kullanıcılarını, 2006'da yerküreyi anlatacak her türlü bilgiyi gelecek nesiller için toprağa gömmek ve uzaya yayınlamak üzere 'Yahoo Time Capsule'e göndermeye çağırdı.

İnsanlık tarihinin bir anını yakalayacak 'ilk antropoloji projesi' için fotoğraf, video, şarkı, fikir, desen veya her türlü sayısal belge gönderilebilecek.

Yahoo'nun 'Genel Yayın Yönetmeni' Srinija Srinivasan, projeyi Meksika'da başkente 40 km uzaklıktaki Teotihuacan Güneş Piramidi'nde 25 ekimde başlayacak ve üç gün sürecek törenle kutlayacaklarını belirtti.

İnternetten naklen yayınlanacak bu törende en iyi videolar piramit üzerinde gösterilecek ve kullanıcıların gönderdiği sayısal veriler, anıttan uzaya yayınlanacak.

Yahoo'nun projesine York Düşesi Sarah Ferguson, Endülüs konusundaki bazı
düşüncelerini, yapımcı John Woo ilk çizgi filminin bir bölümünü ve guru Deepak
Chopra dünya barışı ile ilgili fikirlerini gönderdi.

Öneriler, 8 kasım 2006'ya kadar gönderilebilecek ve bir saklama konteynırına konduktan sonra bir kopyası Washington'daki Smithsonian Enstitüsü ve bir kopyası da Meksika Antropoloji ve Tarih Enstitüsü için olmak üzere California Sunnyvale'de gizli bir yere gömülecek.


Projenin Websitesi : http://timecapsule.yahoo.com/

Cuma, Ekim 13, 2006

Orhan Pamuk


Vikipedi'ye göre :

Ferit Orhan Pamuk (d. 7 Haziran 1952, İstanbul). Romanları pek çok dile çevrilmiş, ödüller almış Türk yazar. Postmodern romancılar arasında sayılmaktadır. Orhan Pamuk, 12 Ekim 2006 tarihinde Nobel Edebiyat Ödülünü kazanarak Nobel ödülü kazanan ilk Türk vatandaşı olmuştur.

Özel yaşamı :
Orhan Pamuk 7 Haziran 1952'de varlıklı bir ailenin son çocuğu olarak İstanbul'un Nişantaşı semtinde dünyaya geldi. Babası da, dedesi ve amcası gibi yüksek mühendisti. Aile servetinin temelini dedesi atmıştı. Babası IBM firmasının Türkiye bölümünde genel müdürlük yapmış olan Gündüz Pamuk, annesi 1700'lü yıllarda Girit valiliği yapmış olan İbrahim Paşa'nın soyundan gelen Şeküre Hanım'dır.

Orhan Pamuk, Cevdet Bey ve Oğulları (1982) kitabındaki gibi bir ev ve ailede, İstanbul'un Nişantaşı semtinde büyüdü. Uzun yıllar ressam olma hayali kurarak Robert Kolej'de okudu. İstanbul Teknik Üniversitesi'nde okurken, mimar ya da ressam olamayacağına karar verip okulu bıraktı. Devam zorunluluğu olmadığı için yazıya daha çok vakit ayırabileceğini düşünerek İ.Ü. Gazetecilik Enstitüsü'ne girdi ve buradan mezun oldu. Ardından başladığı yüksek lisans eğitimini yarım bıraktı. Fakat Kar romanı dışında bu meslekte hiç çalışmadı.

Orhan Pamuk 1982 yılında Aylin Türegün'le evlendi. 1991'de Rüya isimli bir kız çocuğu sahibi olan çift 2001 yılında boşandı. Orhan Pamuk'un ağabeyi Şevket Pamuk İktisat tarihçisi olup Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.

1985-1988 yılları arasında Iowa Üniversitesi tarafından verilen International Writing Program (IWP) kursuna katıldı. Amacı dünyanın değişik bölgelerinden gelen ve gelecek vaat eden yazarların Amerikan hayatını tanımaları ve kitaplarını yazabilecek güzel bir ortama kavuşmaları olan kurs sonrasında kendi deyimiyle "hayatı değişti". İlk kitabından itibaren yurtiçinde ve yurtdışında ödüller aldı. Kitapları hem çok sattı hem de edebi açıdan olumlu tepkiler aldı.

Yazarlık kariyeri :

Orhan Pamuk yazarlığa 1974 yılında başladı. 1979 yılında ilk romanı olan Karanlık ve Işık ile katıldığı Milliyet Roman Yarışmasında birincilik ödülünü Mehmet Eroğlu ile paylaştı. Aynı romanı 1982 yılında Cevdet Bey ve Oğulları adı altında tekrar yayımlandı. Bu sefer 1983 yılında bu kitapla Orhan Kemal Roman Ödülüne layık görüldü.

Pamuk'un bundan sonra yazdığı kitaplar çok sayıda ödüller kazanmaya devam etti. İkinci romanı olan Sessiz Ev 1984 yılında Madaralı Roman Ödülünü kazandı. Bu romanın Fransızca tercümesi ise 1991 yılında Prix de la Découverte Européenne ödülüne hak kazandı. 1985 yılında yayımlanan tarihi romanı Beyaz Kale 1990 yılında ABD'de Independent Award for Foreign Fiction ödülünü kazandı ve Türkiye dışında daha geniş bir şekilde tanınmasını sağladı. Orhan Pamuk, 2002 yılında yayımlanan Kar kitabını, Türkiye'nin etnik ve politik meseleleri üzerine kurulu bir politik roman olarak tanımlamaktadır. Kar adlı kitabı Amerika'da 2004 yılında "yılın en iyi 10 kitabından biri" olarak gösterilmiştir. Yıllar geçtikçe Orhan Pamuk'un Türkiye dışındaki ünü artmağa devam etti. 1998 yılında yayımlanan Benim Adım Kırmızı 24 dile çevrildi ve 2003 yılında İrlanda'nın ünlü International IMPAC Dublin Literary Award ödülünü kazandı.

Romanlarının dışında, yazılarından ve söyleşilerinden seçmelerin ve bir hikâyesinin yer aldığı Öteki Renkler (1999) ve Ömer Kavur'un yönettiği Gizli Yüz adlı filmin senaryosu (1992) vardır. Bu senaryo, 1990 yılında yayımladığı Kara Kitap romanındaki bir bölümden yola çıkılarak yazılmıştır.

Orhan Pamuk, romancılığının yanısıra insan hakları, düşünce özgürlüğü, demokrasi ve benzeri konulardaki düşüncelerini makaleler ve söyleşiler yoluyla aktarmaktadır. Şubat 2005 tarihinde İsviçre'de yayımlanan Tages-Anzeiger, Basler Zeitung, Berner Zeitung ve Solothurner Tagblatt adlı gazetelere haftalık ek olarak çıkan Das Magazin dergisine verdiği demeçte ifade ettiği

"
Bu topraklarda 30 bin Kürt ve 1 milyon Ermeni öldürüldü ama hiç kimse bunları konuşmağa cesaret edemiyor

"

sözleri Türkiye içinde büyük eleştirilere neden oldu. Yazar, Kürt sorunu ve Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili bu sözleri yüzünden Türklüğe hakaret suçuyla 6 ay ila 3 yıllık hapis istemiyle mahkemeye verildi. Mahkeme dünya çapında büyük ilgi uyandırdı. Orhan Pamuk'a karşı açılan bu dava T.C. Adalet Bakanlığının onayını gerektiriyordu. Bu onay verilmeyince 23 Ocak 2006 tarihinde mahkeme yetkisizlik kararı verdi ve dava düştü.Orhan Pamuk ABD'de yayımlanan Time dergisinin 8 Mayıs 2006 tarihindeki kapak yazısında yer aldı. "Time 100: Dünyamızı Biçimlendiren Kişiler" başlıklı yazıda tanıtılan 100 kişiden biri oldu.

Yayımlanmış eserleri :

* Cevdet Bey ve Oğulları, roman, İstanbul, Can Yayınları, 1982
* Sessiz Ev, roman, İstanbul, Can Yayınları, 1983
* Beyaz Kale, roman, roman, İstanbul, Can Yayınları, 1985
* Kara Kitap, roman, İstanbul, Can Yayınları, 1990
* Gizli Yüz, senaryo, İstanbul, Can Yayınları, 1992
* Yeni Hayat, roman, İstanbul, İletişim Yayınları, 1995
* Benim Adım Kırmızı, roman, İstanbul, İletişim Yayınları, 1998
* Öteki Renkler, yazılarından ve söyleşilerinden seçmeler, 1999
* Kar, roman, İstanbul, İletişim Yayınları, 2002
* İstanbul: Hatıralar ve Şehir, anı, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları (YKY), 2003


Ödülleri :

* 1979 Milliyet Roman Yarışması Ödülü Karanlık ve Işık (iki yazarlı)
* 1983 Orhan Kemal Roman Ödülü Cevdet Bey ve Oğulları
* 1984 Madaralı Roman Ödülü Sessiz Ev
* 1990 Independent Yabancı Roman Ödülü (Birleşik Krallık) Beyaz Kale
* 1991 Prix de la Découverte Européene (Fransa) Sessiz Ev (Fransızca çevirisi nedeniyle)
* 1991 Antalya Altın Portakal film festivali en iyi senaryo Gizli Yüz
* 2002 Prix du Meilleur Livre Etranger (Fransa) Benim Adım Kırmızı
* 2003 Premio rinzane Cavour (İtalya) Benim Adım Kırmızı
* 2005 Alman Kitap Sanatı'nın Barış Ödülü (Almanya)
* 2005 Prix Medicis Etranger (Fransa) Kar
* 2006 Nobel Edebiyat Ödülü


Orhan Pamuk ile ilgili diğer yazılar : Ekşi Sözlük - Egazete - NTV

Çarşamba, Ekim 11, 2006

En Büyük Risk, Risk Almamaktır.

- Tanıdığın en olumlu insan kendin ol.
- İçten ve samimi ol, her zaman (sesin titrese bile) gerçekleri söyle.
- Zamanında olman gereken yerde ol, geç kalma.
- Lütfen demeyi ve teşekkür etmeyi ihmal etme.
- Yapabileceklerinin altında söz ver, fazlasını yap.
- İnsanları onları ilk gördüğünden daha iyi bir durumda bırak.
- Arkadaş canlısı ve şevkatli ol.
- Birinci sınıf bir dinleyici ol.
- Diğer insanlara karşı tutkulu bir şekilde ilgili ol.
- Yüzünde gülümse eksik olmasın.

Katılmamak elde değil ancak bunlar (bu sıralama ile yazıldığı haliyle) benim değil, o meşhur Ferrari’sini Satan Bilge’nin, Robin Sharma‘nın lafları.

İnsanlar çalıştıkları şirketlerinde pozisyonları veya ünvanları ne olursa olsun, “liderlik davranışı” sergileyebilirler. Bunun için önerdiği dört taktik var:

1.) Kendinize ait kişisel bir felsefeniz (nasıl bir kişi olmak istediğiniz) ve net hedefleriniz olsun. Bunları yazın, haftada bir okuyun.
2.) Günün en zorlu işi, sabah yapacağınız ilk işiniz olsun.
3.) Her gün düzenli olarak en az %1′lik bir ilerleme sağlayın.
4.) Düşünmek için kendinize zaman yaratın. Sabahları bir saat erken kalkın (3 hafta sonra alışırsınız).

Kişisel felsefeniz, değerleriniz ve hedeflerinizi bulmanıza yardımcı olmak için şu soruyu cevabı tükenene kadar tekrar tekrar sorup, her defasında da ayrı cevaplar vermenizi istiyor:

- “Hayatındaki en önemli şey ne?”

Daha sonra aynı şeyi şu 2 soru için de yapmanız gerekiyor:

- “Hayatımda gelişmesi gereken şey ne?”
- “En çok neyi yapmaktan pişmanlık duyuyorsun?”

Bu üç soruluk çalışmayı yapmanın en ideal yolu başka bir kişi ile karşılıklı birer sandalyede ve diz dize, göz göze oturarak yapmak. Karşınızdaki aynı soruyu size defalarca (siz artık farklı bir cevap bulamayıncaya kadar) soracak. Gözlerinizi karşınızdaki kişinin gözlerinden kaçırmadan bunu yapabilmek o kadar kolay değil. Deneyin, işe yarar bir çalışma.

1.000 kişi ile yapılan bir araştırmada insanların en fazla “pişmanlık” duyduğu üç şey şöyle sıralanmış:

1.) Keşke daha fazla dinlenmek için vakit ayırabilseydim.
2.) Keşke kendimi (duygularımı, değerlerimi, …) daha iyi ifade edebilseydim.
3.) Keşke daha fazla sevgiyle dolu ilişkiler kurabilseydim.

Yukarıdaki diz dize, göz göze yöntemiyle olmasa dahi, cevaplarını sürekli gözden geçirmemiz gereken üç başka soru da:

- Ne olmak istiyorsun? (Öldükten sonra nasıl anılmak isterdin kapsamında)
- Hayattaki en büyük korkuların ne?
- Başarısız olmayacağını önceden bilme şansın olsaydı ne iş yapmak isterdin?

Kendi hedeflerinizi belirlerken olumlu referans noktaları belirlemek, daha önceden kendimizde göremediğimiz potansiyelin açığa çıkmasını sağlar. Eğer referans noktalarınızı dünya ölçeğinden seçerseniz de, umutsuz anlarınızda dahi bu referanslar size güç verecektir:

- Çocuklarımız: Koşulsuz sevgi ve sınırsız merak
- Lance Armstrong: Sebat etme ve direnme gücü
- Richard Branson: Hayatın her anını dolu dolu yaşamak
- Madonna: Kendini yeniden keşif etmek
- Peter Drucker: Hayat boyu öğrenmeyi sürdürmek
- Nelson Mandela: Cesaret ve insanlıkçı olabilmek

Liderlik sizle başlar. Yani kendinizle…

- Verdiğiniz sözleri tutun. Yaptığınız işte çok iyi olun ki, sizi umursamamazlık yapamasınlar. Fark yaratın.
- Günlük ufak da olsa büyük işler için aksiyon alın.
- Size ters gelen, kabul etmekte zorlandığınız işlerden kaçmayın, üzerine üzerine gidin. Gelişim ile beraber değişimi de içselleştirin. İnsanoğlunun en mutlu olduğu anlar büyüdüklerini, yani geliştiklerini gördükleri zamanlardır.
- Aç kalın. Başarı kadar başarısızlığı davet eden başka bir şey yoktur. Başarılı oldukça açlık seviyeniz de artsın.
- Yapabileceklerinizin altında söz verin, fazlasını yapın. O ekstra kilometreyi gitmekten kaçınmayın. Sonuçta insanlara beklediklerinden daha fazlasını verin.

Bunlar da “başarı” için verdiği taktikler:

- Sabahları erken kalkın. Mesela 4′de veya 5′te. İlk yarım saati kendinize ayırın. Kahve eşliğinde sessiz bir ortamda gününüzü planlayıp kişisel hedeflerinizle karşılaştırın. Kitap okuyun, düşünün. Bu yarım saat kutsal zamandır.
- Sağlığınızı birinci öncelik yapın. Düzenli spor yapın; sağlıklı yemekler (yağsız, bol sebze, bol su ve vitamin takviyesi) yiyin. Kısaca, sağlığınızı birinci öncelik yapmak için kalp krizi geçirmeyi beklemeyin.
- Sağlıktan sonra en önemli öncelik aile. Özellikle çocuklarınızla kaliteli vakit geçirin, onları tanıyın.
- Hayattaki en önemli amacınız ne ise her gün onun için mutlaka birşeyler yapın.
- Her gün sonunda o günü değerlendirin. Hedeflerinizi gözden geçirin.

Zor ve pek de keyif almadığınız bir iş yapıyorsanız (mesela bir alışkanlığınızı değiştirmek, bir korkunuzu yenmek gibi) kendinize en azından 30 günlük bir süre tanıyın. Her gün %1′lik bir aşama kaydedin. Bu bir ayda %30 demek. %1 zaman içinde mutlaka galip gelir.

Hayatta hayal ettiğimiz “değişiklikleri” yapmamıza engel olan dört faktör var:

- Korku: Bilinenin bilinmeyene olan üstünlüğü. Korktuğun şey neyse, artık korkmayana kadar onun üstüne git.
- Başarısızlık: Başarısız olmak istemediğimiz için denemeye dahi kalkışmamak. Oysa en büyük başarısızlık denemeyi başaramamak.
- Unutmak: Kitaplardan veya seminerlerden öğrenip heyecan duyduğumuz konuları günlük hayatın karmaşası içinde unutma eğiliminde olmak. Öğrendiğimiz en değerli şeyleri yazarak sürekli görebileceğimiz yerlere asmak bir çözüm olabilir.
- İnanç eksikliği: Çoğu kişide kişisel gelişim konularına karşı alaycı bir tutum var. Bu belki de çocukluk yaşlarında yaşanan bazı başarısızlıklardan kaynaklanıyor olabilir. Oysa başarıya giden yol başarısızlıklardan ve risk almaktan geçiyor.

Ve şimdi de sırada “mutlu olma” sırları var:

- Yeni bir araba sizi sadece birkaç hafta mutlu eder. Yeni bir ev bir kaç ay. Gerçek mutluluğun anahtarı “hizmetkarlıkta.” Diğer insanlara “yardım” etmekte. Aldıklarımızın değil, verdiklerimizin üzerine inşa edilen bir hayat gerçek mutluluğu getirir.
- Hayatı kendi değer ve kurallarınla yaşa. Kendi yarışını koş. Rüyalarına karşı saygılı ol.
- Ünvansız yaşamayı öğren. (Bu arada bir arkadaşının verdiği kartvizit onu çok etkilemiş, kartında isminin altında ünvan olarak “Human Being” [İnsanoğlu] yazıyormuş.)
- Para kazanmanın kötü bir yanı yok. Ancak para birinci önceliğe çıktığında, sen basamakların en üstüne çıksan bile içinde bir boşluk, eksiklik hissedersin. Kimse mezarda senin ne kadar zengin olduğunla ilgilenmez.

En büyük risk, risk almamaktır.

Harcanacak en kötü şey ise hayatın kendisi. Sen doğduğunda ağlarken, bizler gülüyorduk. Öyle bir hayat yaşa ki, öldüğünde sen gülerken dünya ağlasın.

İşte size Ferrari’sini Satan Bilge Robin Sharma. Açıkçası yukarıdaki tüm bu doğrulara inanarak imzamızı atıyoruz. Bir sonraki yazımızda ise işte bu “doğruları satarak” nasıl kişisel bir başarı hikayesi yaratılabileceğinden bahsedeceğiz. O zamana dek, kalın sağlıcakla.

Pazartesi, Ekim 09, 2006

Ziki



Ziki, kişilerin online kimlik oluşturmalarını sağlayan bir sitedir. İlk bakışta; yeni internet teknolojilerini kullanarak kendi markasını yaratmayı becerebilen hoş bir site havasında. Kendinize ait bir hesap yaratıp resimlerinizi,hakkınızdaki bilgileri paylaşabiliyorsunuz ve ortak etiket -tag- ‘lar yardımıyla sizle benzer ilgi alanlarına sahip kişileri buluyorsunuz. Tasarımda kullanılan renkler ve resimler oldukça hoş. Blog tutuyorsanız ve paylaşmayı seviyorsunuz mutlaka bu siteden bir hesap almalısınız!. Ziki geçenlerde Google’da reklam satın aldı. Reklamı kendisi için satın almadı. Ziki’de profili bulunan ben ve diğer insanlar için satın aldı. Böylece, Google’da bu kişileri arayan insanlar Ziki’den haberdar oldu.
benim Ziki adresim : http://www.ziki.com/people/navidtabrizi

Cumartesi, Ekim 07, 2006

:: Meme kanseri ::


Günümüzde erken tanı sayesinde tedavi edilebilir hastalıklar grubuna giren meme kanseri, tüm gelişmelere rağmen kadınlar tarafından yeterince tanınmadığından hala en çok korkulan hastalıkların başında gelir.

Memede hissedilen her sertlik kanser değildir. Göğsünde sertlik olan her 10-11 kadından sadece birinde meme kanseri saptanmaktadır. Toplumda yaklaşık 100 kadından 13'ünde meme kanseri görülmektedir. Meme kanserinin en sık saptandığı yaşlar 35-55 yaş grubudur.

Riski azaltma yolları
Dengeli beslenmek ve aşırı kilodan korunmak
Alkol alımına dikkat etmek
30 yaşından önce doğum yapmak
Emzirmek
Stresi kontrol etmek
Spor yapmak
Düzenli doktor muayenesinden geçip tetkikleri yaptırmak

Kendi kendine muayene şart
En hızlı yayılan tür olan meme kanseri, Türkiye'de her yıl 30 bin kadının baş belası oluyor. Doktorlar 'kadınlar meme kanserine karşı kendilerini muayene etmeli' diyor.

Kanser türleri arasında dünyada ve Türkiye'de yayılma hızı en yüksek olanı meme kanseri. Kırk yıl önce yirmi kadından birinde görülen meme kanseri, günümüzde sekiz kadından birinin baş belası oluyor. Buna karşılık rahim kanserleri ise etkisini iyice kaybetti. Bu kanser türünden ölüm artık neredeyse sıfırlandı. Bunun nedeni erken teşhis. Türkiye'de her yıl 30 bin kadının yakalandığı meme kanserini erken teşhis etmenin ipuçları var. Meme Vakfı'nın kurucusu ve başkanı Prof. Dr. Can Gürbüz, "Meme kanserine yakalanmayı önleyen bir yöntem yok, buna karşı en önemli silah erken teşhis, mamagrofi, ve kendi kendine muayene" diyor.

20 Yaşını Aşmış Her Kadın Kendini Muayene Etmeli
Prof. Dr. Can Gürbüz, meme kanserinde en önemli risk faktörünün yaş olduğunu belirtiyor. Yaşı ellinin üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığının, yaşı ellinin altında olan kadınlardan 4 kat daha fazla olduğunu belirten Dr. Gürbüz, "Adet görmeye erken başlanması, menopoza geç girilmesi, 30 yaşından sonra doğum yapılması, östrojen hormonu tedavisi, doğum kontrol hapları, alkol, şişmanlık ve yağlı beslenme, meme kanseri risk faktörleri arasındadır.

Tüm bu risk faktörlerine karşın; şişmanlığın azaltılması, alkolün dozunda alınması, spor ve sebze- meyvenin bol tüketilmesi gibi basit önlemlerle meme kanseri riski %30-40 oranında azaltılabilmektedir" diye konuşuyor. Prof. Gürbüz erken tanı için kadına önemli görev düştüğünü söylüyor. "Yirmi yaş üzerindeki kadınlar, adet bitimini takip eden günlerde kendi kendini muayene etmeli, bu muayeneler sırasında meme dokusunda farklılık olup olmadığı araştırılmalı, bir değişiklik saptanmasa bile yirmi yaşından itibaren her üç yılda bir muayeneye gitmeliler" diyen Gürbüz, "Kırk yaşını geçen kadınlar her yıl bir doktor tarafından muayene edilmeli ve iki yıl arayla mamografi çektirmeli. Elli yaşından itibaren ise her yıl mamografi çektirmeli" tavsiyesinde bulunuyor.

Kansere çare genetik bilimde
5-8 Haziran tarihleri arasında New Orleans'ta düzenlenen 41. ASCO (Amerikan Kilinik Onkoloji Derneği) Toplantısı'na katılan onkologlardan biri olan İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden Prof. Dr. Fuat Demirelli, "Toplantıdan çıkan sonuç kanser tedavisinin genetikte gizli olduğudur' diye konuşuyor. Günümüz tıbbında kullanılan hiçbir tedavinin birbirinden çok üstün taraflarının olmadığını savunan Demirelli, "Son birkaç yıldır genel eğilim, kanser hücresinin kontrolsüz çoğalmasındaki mekanizma bozulmasını tespit etmeye yönelik, yani genetiğe yönelik. Kanser hücresi olduğu yerde duracak, ilerlemeyecek, çoğalmayacak" diye konuşuyor.

Meme Kanseri Terimi Bitecek
Genetik tedavi yönündeki adımların hızlandığını anlatan Prof. Demirelli, "Bir miligramlık tümör dokusunun içinde bine yakın genin ne durumda olduğu görüyorsunuz. Eminim ki on yıl sonra meme kanseri diye bir terim kullanmayacağız. Şu nedene bağlı olarak gelişmiş A tipi meme kanseri, bu genlerin aşırı çalışmasına bağlı olarak gelişmiş B tipi meme kanseri diyeceğiz" şeklinde konuşuyor.


Bknz : Türkiye Meme Vakfi - Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu

Cuma, Ekim 06, 2006

Egeli ihracatcilar

efendim Egeli ihracatcilar diye bir websitesi var,egebirliğe bağlı,buradan bakın...
ilk bakışta çok kullanışlı ve çok işe yarar gibi gelsede,bu websitesinde tüm iş arayanların profili herkese açık bir durumda yayınlanıyor!!!
bakınız...
Özgeçmiş kayıt formunu doldururken şöyle bir yazı var :
Not: Aşağıdaki kriterleri doldurarak oluşturacağınız özgeçmiş özetiniz
Genel Sekreterliğimiz onayı sonrası 2 ay süreyle web sitemizde yayınlanacaktır.
Doldurulan ve yayınlanan özgeçmişler ile ilgili
Genel Sekreterliğimizin herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır.

Ben bu işi anlıyamadım ya,hiç mi ahlak olmaz ,önce size güvenen,işsiz insanın tüm kişisel bilgilerini internette yayınlamak nedemek ya.Benim bilgilerim o sitede yayınlansaydı,onlara dava açardım,rezil ederdim...

Bu ... insanlarla bu adresten iletişim kurabilirsiniz :

Adres:
Atatürk Cad. No:382
Alsancak 35220 İzmir
Tel: 232-488 60 00
Faks: 232-488 61 00
E-Posta: eib@egebirlik.org.tr

bu adrestende yetkililere ulaşabilme imkanınız var :

http://www.egeliihracatcilar.com/Asp/Content.Asp?MS=1&Content=1&MN01=15&MN02=0&MN03=0&MN04=0&MN05=0&ID=38

Erkekleri sinir etmek için yeni ve geliştirilmiş tüyolar

1. İlk önce aşkınızı ilan edin; onu da kendinize aşık edin; sonra bir yanlışlık olduğunu söyleyip geri çekilin.

2. İlk önce, "ömrümün sonuna dek seninim" deyip kendinize bağlayın. Daha sonra "Aşk, sürdüğü müddetçe ebedidir" deyin. Bu, onu cin çarpmışa çevirecektir.

3. Gabriel Garcia Marquez`in Kolera Zamanı Aşk`ını okumasını coşkuyla salık verin ve romandaki kahramanın 51 yıl aşkını beklemesi gibi bir davranış sergilemesini ondan da umduğunuzu ima edin.

4. Kontrolün kimde olduğunu göstermek için, onun telefonlarına ve e-posta mesajlarına verecekseniz bile hep geç cevap verin.

5. Telefon ettiğinizde de, kendinizi odadaki kişiyle konuşmayı kesmek zorunda hissetmeyin. Bırakın, telefondaki erkek arkadaşınız beklesin ve konuşmanızın yalnızca sizin tarafını dinlemek zorunda kalsın.

6. 'Yanlışlıkla' özel notlarını okuyun, sonra hesap sorun.

7. Eski erkek arkadaşınıza iletmeniz gereken bir mesajı yanlışlıkla onun telesekreterine bırakın.

8. Evini ziyaret ettiğinizde telefon çalarsa, suçlar bir biçimde "Hmm, bu da kim olabilir?" diye dudak bükün.

9. Randevulara 15 dakika geç gitmeyi adet haline getirin. Bir gün, haklı sebepten de olsa geç kaldığında küplere binin.

10. Hatta randevulara hiç gitmeyin. Sözlerinizin hiç birini tutmayın.

11. Sizi kentin en pahalı restoranlarından birine götürmesini sağlayın; yemek gelince de yüksek sesle porsiyonların küçüklüğünden yakının. Ya da kıtlıktan çıkmış gibi yiyin.

12. Evinizin en göze çarpan köşesine eski erkek arkadaşınızın çerçeveli resmini asın.

13. Yatak yapmayı, ütülemeyi, yemek pişirmeyi, temizlik yapmayı bilmemezlikten gelin.

14. İlk öpüştüğünüzde dilinizi boğazına kadar sokun.

15. İzinizi bırakın: boynunun görülebilecek bir yerini ısırın.

16. O evinden bir başka yere taşınırken, münasip bir biçimde tatile çıkın.

17. Bir başka erkek arkadaşınız olduğunu söylemeyi unutuvermiş olun.

18. Onu iş yerinde ziyarete gittiğinizde, amiri ya da daha iyisi memuru ile kesişin.

19. Arkadaşlarının yanında küçük düşürün.

20. Annesini eleştirin. Ebeveynini ziyerete gittiğinizde, onun hiç sevmediği elbisenizi bilhassa giyin. En yakın akrabalarının, kardeşinin falan adını unutun.

21. Sözüm ona size hediye aldığı ütü, ekmek kızartma makinesi, mikser gibi ev eşyalarını yılbaşında annesine hediye edin.

22. En sevdiği dostunu sürekli eleştirin.

23. Vereceği partiden önce en ilgisiz konuda kavga çıkarın ve bütün gece suratınızı asın.

24. Gideceğiniz partide kravat takma mecburiyeti olduğunu söylemeyin.

25. O arabayı sürerken sürekli karışın; arabanın orasına burasına tutunun; frene basıyormuş gibi yapın.

26. Siz arabayı kullanırken, kaybolsanız bile durup yön sormayı reddedin.

27. Film seyrederken elini tutmayın.

28. Esprilerine gülmeyin.

29. Michelle Pfeiffer`ı beğendiğinde hakarete uğramış gibi bozulun; Daniel Day-Lewis`i seyrederken kendinizden geçin, alkışlayın.

30. Eski kız arkadaşlarıyla dalga geçin.

31. Aşka hazırlık safhasında, anatomisinin aşağı kısımlarında rastgele bir şeyi tutun ve "Bu mu?!" diye sorun.

32. Sevişirken onun adı hariç, kendinizinki dahil herhangi bir ad haykırın.

34. Uyumak istediğinde, okumasanız da gece lambasını açık tutun.

35. Uyurken kol ve bacaklarınızla ahtapot gibi ona sarılın ki sabaha kadar bütün vücudu uyuşmuş olsun.

36. Çalar saatin sizin tarafınızda olmasında İsrar edin ama çaldığında, erişemeyeceğini bilerek, uyumayı sürdürün.

37. Her gece, o, yatağa girmenizi beklerken cilt bakımınızı son derece yavaş yapın; çantanızı baştan düzeltin; bozuk paraları etajerin üzerine büyük bir itina ile yavaş yavaş dizin. Sonra, yosunlu maskeyle yatın.

38. İlişkinizi, gelecek kuşaklar için görüntüleyin; daha doğal oluyor diye hazırlıksızken fotoğrafını çekin.

39. Arkadaşlarınızla saatlerce telefonda konuşun; sonra o sizinle konuşmak istediğinde yorgun olduğunuzu, TV seyretmek istediğinizi söyleyin.

40. TV seyrederken, uzaktan kumanda ile kanalları durmaksızın değiştirerek kıvançla el maharetinizi gösterin.

41. Tam gazetesini, dergisini ya da kitabını okumak istediğinde TV`yi açıp sadece hanımlara hitap eden bir programı seyredin.

42. Ne okuduğunu görmek için elinden kitabı alın ve sayfayı kaybedin.

43. O tam gazete okuyacakken, ayağınızı kucağına uzatın ve ovmasını söyleyin.

44. TV`de heyecanla maç seyrederken odaya girip kanalı değiştirin; "Bu belgeseli kaçıramazsın" deyin.

45. "Meyve yemek ister misin?" diye sorun ve onun kalkıp getirmesini bekleyin.

46. O dışarı yemek almaya giderken aç olmadığınızı söyleyin. Sonra o yerken ağzınızın suları aksın; başınızı yana eğip, size de vermek zorunda kalıncaya kadar sessizce onu seyredin.

47. Sürekli ovulmak isteyin ama onu ovmak için hiç oralı olmayın.

48. O ilk önce ovarsa sizin de onu ovacağınıza söz verin; sonra uyuyakalın.

49. Evlilik lafı edildiğinde yüzünüz kireç gibi bembeyaz olsun.

50. Ne konuştuğunun farkında olmadığını söyleyin.

51. Konuşurken dinlemeyin.

52. Telefonda konuşurken esneyin ve o sırada uzandığınızdan rehavet çöktüğünü bahane edin.

53. Gününün nasıl geçtiğini sorun; sözünü kesin ve kendi gününüzü anlatın.

54. Gününün nasıl geçtiğini sorun; sonra öbür odaya geçin.

55. Gününün nasıl geçtiğini sormayın.

56. Arkadaşlara bir olayı tatlı tatlı anlatırken ortasında sözünü kesin ve siz bitirin.

57. Onun her gün biteviye yaptığı olağan bir işi siz yaptığınızda iltifat bekleyin.

58. Sizi sevdiğinizi söylediğinde boş gözlerle bakın.

59. Her fırsatta, "Ben demedim mi?" deyin.

60. Suratınızı asın; "Neyin var canım benim?" diye sorduğunda, "Hiç!" deyin.

61. Canınızın bir şeye sıkıldığını bildiğini bildiğinizi bildiğinde bile hala "Hiç!" deyin.

62. Nihayet, "Neyin var canım benim?" demekten vaz geçtiğinde kırılın ve artık duygularınıza eskisi kadar önem vermediği için serzenişte bulunun.

63. çok büyük bir kavgadan sonra hiçbir şey olmamış gibi davranın ve yapmakta olduğunuz video kliple ilgili alakasız bir soruyu sakince sorun.

64. Cumartesi günü hasta yatağında yatarken, arkadaşlarınızı davet edin ve iskambil oynayın.

65. Kilo aldığında, yerçekimsel özürlü olduğunu bilhassa belirtin.

66. Kilo vermek istediğinde, eski erkek arkadaşınızın egzersiz programını ya da gıda rejimini tavsiye edin.

67. Ona, kendi görsel zevkiniz için, en sevdiğiniz erkek artistin egzersiz videosunu alın.

68. Yeni saç traşı olduğunda aldırmayın, farkına varmayın.

69. Yeni aldığı elbisenin yakışıp yakışmadığını sorduğunda, gözünüzü TV`den ayırmadan yakıştığını söyleyin. Daha sonra baktığınızda, "A, bunu mu giyiyordun?" diye sorun.

Çarşamba, Ekim 04, 2006

.: Ankara :.



1-Yeni başlayanlar için Ankara AŞTİ dir.
2-Soğuğun içine işlediği anda başını kaldırıp denizi aramaz isen kolay alışırsın.
3-Ankarada deniz yoktur.deniz kenarında bir şekilde bulunmuşsan,denizi seviyorsan,Ankarayı kısa vadede sevemiyeceksin,hiç kasma.Yinede çeneni kapa düşüncelerini kendine sakla,bu muhabbeti defalarca kez duymuş olan Ankaralılar pek sevecen davranmazlar,sıcak yaklaşmazlar,baygınlık verirsiniz.Yapmayın atmeyin gözünüzü seveyim.
4-Ankarayı İstanbul ileİzmir ile kıyaslamayın.Bu da sevilmez,hele İzmir karşılaştırması tiksinti yaratır.Yok kordon vardı yok çiğdem vardı bilmemne..Gölbaşında denize dökerler adamı allahıma..
5-Ankarada kış soğuk geçer.Rüzgarı keser ayazı süründürür.Kalın giyinin,bere ve eldiven edinin;öğlen dışarı çıkıyorsanız ve geç saatlere kadar dışarda bulunmanız gerekecekse havaya aldanmayın,coğrafya dersinde karasal iklim için neler söylediğinizi hatırlayın ya da en iyisi iliklerinize kadar üşüyün,sonra gece-gündüz arasındakisıcaklık farkını anlayın.
6-Çinçin mahallesi denilen yere gece gitmeyin,gündüz de gitmeyin.
7-Ankarada deniz yoktur.alışın.
8-Elektronik malzeme,korsan cd falan arıyorsanız Kızılayda vakit kaybetmeyin,teknosa filan da aryıp kazık yemeyin,Maltepe pazarını öğrenin.Ben öğrenciyim abi sözünü motto bilin,her alışverişte işe yarar.
9-Öğrenciyseniz,kendi evinizde kalacaksanız,İtfaiye meydanına gidin,az parayla süper ev nasıl döşenir görün.
10-Atakulede bir halt yok boşuna meraklanmayın,Çankayaya sırf atakuleyi görücem diye tırmanmayın.ha illa bozkır manzarasıgörücem diyip giderseniz hemen aşağıdaki Botanik parkı na bir uğrayın.
11-Ankarada deniz yoktur.deniz aramayın.
12-Metroya girin kaybolun ama alışveriş yapmayın.
13-ODTÜ,Bilkent,Hacettepe yahut Başkent üniversitesi öğrencisi iseniz,araba almayın,otobüs ya da servisi tercih edin.Eskişehir yolunun her sabah yaşadığı tıkanıklıkta tuzunuz bulunmasın.
14-Banliyö trenleri güvenlidir,çekinmeyin.
15-Kaybolursanız sakın kimseye yol sormayın.Yol sorduğunuz her yüz kişiden kırkı gitmemeniz gereken yönü,otuzu karşı tarafı gösrerir.Kalan otuz kişi ise"abi ben buraların yabancısıyım" der.
16-ODTÜ lü değilseniz ODTÜkampüsüne girmeniz Alcatraz dan kaçmaya çalışmanız kadar meşakkatlidir.
17-Ulus pek sevilen bir yer değildir.eski meclisin orda olaması Ulusu güzel kılmaz.
18-En popüler buluşma yeri olan kızılay Dost kitapevi ni öğrenin.
19-Tunalı Hilmi caddesi demeyin.Ankaralılar Hilmi nin güzel bir isim olmadığını düşünüyor olduklarından Tunalı derler.Siz de Tunalı diyin.
20-"Boş yere ağlama kalbini bağlama Ankara kızlarına" şarkısını öğrenin,sık sık söyleyin.
21-Ankarada en güzel mevsim sonbahardır,tadını çıkarın.
22-trafikte taş düşemez ama milletvekili sizi kırmızı ışıkta bekletebilir.Hazırlıklı olun.
23-Gece onbirden sonra sokaklarda kimseciklerin kalmaması normaldir,kimyasal bomba neyin atılmamış,insanlar sığınağa kaçarcasına ortadan kaybolmamışlardır,olağan bir durumdur.Panik olmayın.
24-Nerde olursanız olun aşağıya doğru gittiğinizde Kızılaya çıkarsınız.Pek çok yere yürüyerek ulaşabilirsiniz,kaybolmak gibi bir şansınız yoktur."Aha nerdeyim ben"dediğinizde Ulustasınızdır,panik yapmanıza gerek yok,Bentderesine doğru gitmediğinize emin olduktan sonra,hızla metroya ulaşabilirsiniz,müzelerin biraz aşağısındadır.
25-Etrafınızda,gözünüzü nereye çevirdiyseniz bir robocop ile karşılaşıyorsanız kızılaydasınız demektir.Korkmayın.Eylem vardır.
26-Ankara melankoliktir.Ekim güzeldir.
27-Bilkente yolunuz düşerse Marakesh e bir uğrayın.
28-Metro ve Ankaray ı karıştırmayın.İkiside Kızılayda kesişir,Ankaray AŞTİ ye gider,Metro ise Akköprü tarafına.
29Kar-buz çok olur lütfen dikkatli yürüyün.
30-Ankaradaki yürüyen merdiven adabında acelesi olamayan vatandaş sağda dursun diye bir kural yoktur.Yürüyen merdivene bindiyseniz yürümeyin,durun.zira merdiven sizin için yürümektedir.
31-Genelkurmay önünde ayakkabılarınızı bağlamak için durmayın,makinalı tüfek doğrultuyorlar.
32-İzmirliler,İstanbullular bütün vatandaşlar gibi kardeşlerimizdir ama gelipte"buranın denizi yok,akşamları dolmuş bulunmuyor,İstanbulun gözünü seveyim...bik bik bik"diye trip atanlar sevilmez pek.Yoksa ikisi de şahane şehirlerdir itirazımız yok yani...


Pazar, Ekim 01, 2006

Salaklığın sınırı var mı?

Bob Fenster'ın "Salaklığın Tarihi" kitabından örnekler.

Arizonalı bir adam kelepçelerle oynarken kendini kelepçeledi ve anahtarı bulamadı. Kendisini kurtarmak için çilingir çağırmak yerine polisi arayınca başı belaya girdi. Onu kelepçeden kurtaran polisler, ödenmemiş bir kefalet borcu bulunduğunu belirleyince onu yeniden kelepçelediler.

Gillette şirketi 1902 yılında güvenli jilet satmaya başladığında yüzlerce erkek satın aldı. Sonra da bu jiletlerin sakallarını kesmediğini söyleyerek onları çöpe attılar. Gillette yetkilileri, mutsuz müsterilerin tıraş olmadan önce jiletin sarıldığı kağıdı çıkarmadıklarını fark ettiler...

Chevrolet, yeni model arabası içın "Nova" ismini buldu ama sonra arabayı Latin Amerika'da satamayacakları anlaşıldı... Çünkü "Nova", İspanyolca'da "gitmez" anlamına geliyordu...

1932 yılında Los Angeles olimpiyatlarında Fransız atlet Jules Noel'in disk atmada kırdığı olimpiyat rekoru sayılmadı... Çünkü atışı izlemesi gereken bütün hakemler, sırıkla yüksek atlama yarışmasını izlemek için arkalarını dönmüşlerdi...

1840'da ABD başkanlığına şeçilen William Henry Harrison, çok soğuk bir günde Washington'da açık havada düzenlenen göreve başlama töreninde şapka ve palto giymeyi reddederek yaptığı uzun konuşma sonucu zatürre oldu... Yeni başkan sadece bir ay görev yaptıktan sonra öldü...

Meksika'daki bir sağlıklı yaşam merkezinin sahibi, vasiyetine mezarlığın sigara içilmeyen bölümünde gömülmek istediğini ısrarla ekletmeye çalıştı.

1971'de toprak kaymalarını incelemek isteyen Japon bilim adamları, büyük bir yağmur fırtınası efekti yapmak için bir tepeyi yangın hortumlarıyla adam akıllı suladılar. Bu yüzden tepenin çökmesi sonuçu meydana gelen heyelanda, dört bilim adamıyla 11 izleyici hayatını kaybetti.

Fransız ordusu, askerlerin mayın tarlalarında yürüyebilmelerini sağlayan patlamaya dayanıklı botlar icat etti. Fakat botlar o kadar ağır ve içinde yürünmesi o kadar zordu ki, askerler mayınlarla havaya uçmadan önce pusuya yatan düsman askerleri tarafından vuruluyorlardı.

1985'de New Orleanslı cankurtaranlar o yıl şehrin havuzlarında kimsenin boğulmamasını kutlamak için bir parti verdiler. Partide konuklardan biri boğuldu.

1975'de İngiliz bir çift televizyonda en sevdikleri programı izlerken erkek yarım saat süren bir gülme krizi sonucu kalp krizi geçirerek öldü. Eşi, cenazeden sonra programın yapımcılarına bir mektup yazarak, kocasını hayatının son dakikalarında bu kadar mutlu ettikleri için teşekkür etti.

1983'de mağazada hırsızlık yaparken yakalanan San Diegolu bir kadın polislere eğer onu bırakmazlarsa morarana kadar nefesini tutacağını söyledi. Polisler kadını bırakmadılar, o da gerçekten ölünceye kadar nefesini tuttu.

Sapık taksi şoförü nasıl anlaşılır?




Son zamanlarda bir sapık taksici furyası başladı gitti. Şikayet eden edene. Peki sapık taksici nasıl anlaşılır? Muhabbete nasıl girer?

İşte örnekleri:

Taksi Şoförü :
- Rahat mısın abla?
Bayan Müşteri :
- Rahatım rahatım kardeş...
Taksi Şoförü :
- Arkana bişey ister misin? Yastık felan... Arkana bişey istersen seslen.

Taksi Şoförü :
- Seni nereye götürüyoruz abla?
Bayan Müşteri :
- Taksim'e
Taksi Şoförü :
- Tamam götürürüz seni...

Taksi Şoförü :
- Bacım senin kapı açık galiba...
Bayan Müşteri :
- Hayır kapalı...
Taksi Şoförü :
-Açık açık... Senin kapı açık... Kapatmak lazım...

Taksi Şoförü :
-Abla bak bu arabanın kapıları otomatik olarak kitleniyor biliyon mu? yani bağırsan da açılmıyor yaani.
Bayan Müşteri :
- Niye bağıracakmışım ayol?

Taksi Şoförü :
- Sigarayı şimdi mi içen, sonra mı içen bacım?
Bayan Müşteri :
- Neden sonra?

Bayan Müşteri :
- Bi sigaranız var mı şöför bey?
Taksi Şoförü :
- İsterseniz puro var bağyan...

Taksi Şoförü :
- Popstardaki helenikiyi bizim Bayhan otelde götürmüş biliyon mu bacım? Yani hiç olmadık insanlar birbiriyle sevişebiliyor biliyor musunuz? Bu arada nereye gidiyos?

Bayan Müşteri :
- Burası Taksim'e hiç benzemiyor şöför bey...
Taksi Şoförü :
- Tamam abla ya. Belgrad ormanlarını geçince hemen taksime çıkıyoz zaten. Bu yol kestirme....

Taksi Şoförü :
- Ben sinemaya çok meraklıyım abla. Bak Coşkun Göğen ağabeymin hiçbir filmini kaçırmadım.
Bayan Müşteri :
- O kim ayol?
Taksi Şoförü :
- Tecavüzcü Coşkun abla...

Taksi Şoförü :
- Bu yokuşu çıkamayız abla.
Bayan Müşteri :
- Ne demek çıkamayız? Yüküm ağır bi yolu yok mu?
Taksi Şoförü :
- Geriye takarsak çıkarız bu yokuşu abla, geriye takmak lazım.

Taksi Şoförü :
- Adama bak uzunları yakmış. Sanki bi tek kendisinde var uzun. Kısa da var uzun da var di mi abla? Yanlış anlama yani. Ehe ehe he...

Taksi Şoförü :
- Gel önüme otur abla.
Bayan Müşteri :
- Pardon..
Taksi Şoförü :
- Yani öne geç. Daha rahat, manzarası da iyi...

Taksi Şoförü :
- Çok yedim sıktı, kemerimi açsam yanlış anlamazsın di mi abla?
Bayan Müşteri :
- Saçmalama kardeşim tak kemerini.
Taksi Şoförü :
- Takıcam be abla. Ne acele ediyon?

Taksi Şoförü :
- Hanım küçük diyor. Buyrun siz karar verin abla.
Bayan Müşteri :
- Lütfen kardeşim.
Taksi Şoförü :
- Valla bunalıma girdim ya... Bak be abla küçük mü allahaşkına söyle..
Bayan Müşteri :
- İmdaaat.
Taksi Şoförü :
- İmdat ya...

Delikanlı Bilgisayarcı

navid tabrizi

Delikanlı Bilgisayarcı, silmek istediği bir dosyayı shift +del kombinasyonu ile siler,geri dönüşüm kutusu kullanmaz,tükürdüğünü yalamaz.

Delikanlı Bilgisayarcı, Windows gezgini kullanmaz,aradığı dosyayı anında bulur!

Delikanlı bilgisayarcı, IP numarasını gizlemez.

Delikanlı Bilgisayarcı, WindowsXP'de bir hata olduğunda hata raporu göndermez, ispiyonculuktan hoşlanmaz. Hoşgörülüdür.

Delikanlı Bilgisayarcı, MS Office yardımcısı kullanmaz.

Delikanlı Bilgisayarcı, yardım menüsünü de kullanmaz.İhtiyacı olmaz.

Delikanlı Bilgisayarcı, Windows'taki Pinball oyununu uninstall eder.Oyun bile olsa toplarla işi olmaz!

Delikanlı bilgisayarcı, IMAC gibi renkli cicili-bicili bilgisayar kullanmaz.

Delikanlı Bilgisayarcı, bilgisayarını sleep modunda bırakmaz,bilgisayarı her daim hazır ve nazırdır.

Delikanlı bilgisayarcı, bilgisayarcı kültürüne saygı gösterir:
Örneğin : "tek rakibim AMD" , "rahmetli de X386ydı ", "bir sana hasretim,birde 3 Ghz cpu hızına", " Windows'un ustasıyım Linux'un hastasıyım" vb..

Delikanlı Bilgisayarcı, görev zamanlayıcı kullanmaz, kafasına estiğinde defrag yapar.

Delikanlı Bilgisayarcı Memik Yanık gibi şahsiyetlerle muhattap olmaz.

Delikanlı bilgisayarcı monitörünün üstüne meraklı ördek,kuş böcük vb. materyaller koymaz.

Delikanlı Bilgisayarcı internette sörf yapmaz,olsa olsa tavla oynar.

Ünlülerden süper gaflar :)

Asena
Salak olabilirim ama aptal asla.... ASENA

Ben meme kanserine şahsen karşıyım.... SİNEM GÜVEN

Mozart Türkiye'de konser vermeye gelirse tabi ki dinlemeye gideriz.....EMRAH

Allahı size emanet ediyorum.... TANSU ÇİLLER

Tüneli kaçmak için mi kazdınız .... REHA MUHTAR

İsmini vermek istemeyen bir izleyici Filiz Ovar İngiltereden arıyor.... A TAKIMI

Kendime ait görüşlerim çok güçlü görüşlerim var ama onları her zaman onaylamıyorum..... CORC W BUSH

Polis yolu az sonra işlenecek bir cinayetin tatbikatı için kapattı....KANAL D ANA HABER

Eminem dünyaca ünlü bir grup biliyorsunuz değil mi arkadaşlar....BEYAZ

23.Yüzyılı yaşadığımız bu günlerde başıma gelen bu dram...Q KIZI REYHAN

Cinayetler dışında en düşük suç oranına sahibiz..... WASHINGTON D.C. VALİSİ MARION BARRY

Sigara içmek öldürür öldüğümüzde hayatımızın önemli bir bölümünü kaybederiz ....BROOKE SHIELDS

Fransızlar amma kültürlü ufacık çocukları bile Fransızca konuşuyor....İZZET YILDIZHAN

Cumhuriyet 1927 yılında ilan edildi ......Tuğba ÖZAY

Atatürk ne demiş Yurtta sulh barışta sulh ....NİHAT DOGAN

Bugün 10 Kasım Atatürk'ün 64. ölüm yıldönümünü şölenlerle kutluyoruz......ELİFNAĞME

Cumartesi, Eylül 30, 2006

Dance to L.A.

bu bir NikeWomen reklamıdır













USTA BİR DANSÇI MISIN?
kalkışa hazır ol



Kemerlerinizi bağlayın.beş kızı,dans cenneti Los Angeles'ta bir haftalık krallara layık bir tatile götürüyoruz.En sıkı dans figürlerini bize göster.Bakalım bu tatili hak ediyor musun?


Los Angeles'ta muhteşem günler geçirmeye hazır mısın? bizi takip et ve bu yepyeni ödülün sahibi ol...








Perşembe, Eylül 28, 2006

I wish I was in her shoes



adapted from http://spaceblog.xprize.org

Being in weightlessness has its wonderful advantages…


You can lift a 500 lb block with one hand and move it around with one finger… You can fly and float around instead of walking… you can do somersaults at any age… and you can play with your food.


As I have said before, everything is effortless. If you want to move forward you slightly touch a wall or any other solid object with one finger and you start moving in the opposite direction of the force you applied. People are blocking your way in the hallway, no worries, you flip to the ceiling and just like Spiderman crawl the ceiling over their head using the bar handles on the walls (of course you cannot crawl but it looks like you are crawling).


You forgot your book at the other side of the module, no problem… you ask someone close to it to send it to you … that means they pick it up and very gently push it toward you, and here it is… your book flying to you all the way from the other side. Your friend is having a candy and you ask if you can have some, so he gently throws a piece your way and it comes flying into your open mouth… (Kids please don’t try any of these in Gravity :) )


In space it is okay to play with your food. The astronauts and cosmonauts all do. The cheese puffs are not put into the mouth by hand, they are slightly jolted out of the container and flown to your mouth. When you open a bag of soft food like yogurt or soup, if you are not really really careful, small yogurt bubbles or soup bubbles start floating around and then you can catch them with your spoon. But if you try to catch them too fast, one bubble hits your spoon and becomes 10 smaller bubbles and now you have to catch ten of them!


I truly enjoy weightlessness… You feel like a free spirit. I remember when I was very young, for a long period of time I had this constant dream that, to the amazement of my family, I was floating from one room to the next in our house and I was amazed at my ability to do that. Of course, in my dream, I was expert at it and I was able to float around with my will power and not by touching things around me.


In reality though, I’m a rookie… I fly around hitting walls and dislodging things. The first few days I would push against a wall too hard and end up flying too fast to the other wall, not being able to stop and BANG! I would hit the other wall and bounce back toward where I started from… Recently, however, I was complimented on how professionally I fly! It was very flattering :)


I guess the closest thing to moving in weightlessness is floating in water. But there is a major difference. In water when you move your arms and legs, you move… in here you can move your arms and legs all you want, but you are not going anywhere. The only thing that can help you move is the gentle air flow from the fans…


The guys up here wanted to show me how this concept works so they put me in the middle of the Node, which is one of the American Modules, and I couldn’t reach anything to push myself… so I was just floating in the middle of the Node and no matter how much I moved myself I did not go anywhere. They were all laughing at me and finally the gentle breeze from the fan slowly got me close to a handle on the ceiling and I was able to free myself :-)


So now keeping this in mind, today when you are working, imagine there is no gravity so not only are you floating, everything around you is floating too. Can you imagine that? You are sitting at your computer typing…. well… you can’t sit because nothing will keep you in your seat, unless you strap yourself down to a chair that is bolted to the floor… So since you cannot sit, let’s stand… well, you cannot stand still either because every key stroke pushes you further form the keyboard.


So what do people do in space when they want to stay in one place and do something? They use their feet to secure themselves. They stick their feet under these bars that are all over the place or find something to anchor their feet. That is why, the first day I arrived on the station, Pasha gave me these soft Eskimo lamb skin boots… I didn’t know why and did not wear them. Then at night when I went to bed, I noticed that the top of my feet had small bruises and hurt a little. In space you learn to use your toes well. I don’t think I ever paid any attention to them on Earth, but up here, your big toe is a powerful tool to hold you in place.


So let’s continue working… You want to read something from a book so you put the book on the table, butl it doesn’t stay… You put your soda pop bottle on top of it to keep it down, now you have the book flying with your pop bottle, so you hold it down with one hand but now the bottle is flying, so you quickly grab the bottle with the other hand, and then the phone rings… You put the book on the table to pickup the handset and as soon as you do that the book starts flying again and you try to control the handset but now it’s floating away…


You get the picture… So God invented Velcro for this very purpose… to keep things in place in weightlessness. Everything here has Velcro attached to it…even your pants have Velcro strips. I thought things could be secured if I put them in my pockets and closed the zipper. Well they are secured until you open the zipper and take one out… here comes the other small items flying out.. Shhhh! don’t tell anyone up here but I’ve lost a few little things already, like my lip-gloss ;-)


So basically everything you own should have Velcro attached to it. There are bags of Velcro strips with different shapes and colors up here and they are used all over the place. You just have to remember that if you let anything go, it does not stay in the same place and that makes performing tasks a little more challenging up here.


All in all though, it is a wonderful feeling to float… and my biggest challenge before I leave is to see how long I can stay floating in one place without hitting anything. You have to stand still and not exert any force on any thing. So far I can only do 25 seconds before I’m carried away…


It’s time for me to go savor the last few days onboard…


Til’ later…

Salı, Eylül 26, 2006

Ahmet Altan - Karanlıkta Sabah Kuşları

İnsan ruhunu, duygularını, çelişkilerini,coşkularını, en güzel çözümleyen ve anlatan bir deneme kitabı.


“Bazen, bir ömür bir uçurum taşırız içimizde ve fark etmeyiz.Bizi biz yapan her şeyin ve adına hayat dediğimiz serüvenimizin kökünde bazen büyük bir boşluk vardır ve biz bu boşluğu, onun orada olduğunu bilmeden, hissetmeden taşır dururuz. O güne dek, gizli gizli kendini duyumsatan uçurum ayaklarımızın dibinde açılmıştır artık ve gözlerimiz o derinlikten başka bir şeyi gormez; o uçurum dolmadan önce yaşadığımız herşey manasız ve sıkıcıdır. Hatırlamak için harcadığımız çok daha fazla çabayı unutmak için harcıyoruz herhalde.

Unutmak...

Çaresizlerin, fırtınalar arasında, bir gün oraya ulaşmanın düşünü kurdukları o acıklı sığınak.Hayatımıza girenleri ya da girmek için kapılarımız zorlayanları silmek aklımızdan, onlar yokmuş gibi davranıp onlar yokmuş gibi yaşamak. Geçmişi, o geçmişi yaşayan parçamızla birlikte çıkarıp atmak içimizden, atılan her parçayla birlikte içimizde bir boşluk kalacağını bilerek yapmak bunu.

Geçmişimizde en çok özlediğimiz mi en çok unutmaya çalıştığımız?

En unutulmaz olan mı en unutulmak istenen?

Salı, Eylül 19, 2006

Imagine - Be the change - Inspire
















Iranian woman, Anousheh Ansari, is over the moon



Member on the next crew of the International Space Station, Iranian born , USA entrepeneur Anousheh Ansari waves during the farewell ceremony as she enters the Soyuz TMA-9 spacecraft before the launch at the Baikonur cosmodrome in Kazakhstan, Monday 18 September 2006. Ansari who will spend ten days in space is accompanied on the flight by US astronaut Michael Lopez-Alegria, Russian cosmonaut Mikhail Tyurin to the International Space Station for the 14th long term mission, EPA/YURI KOCHETKOV


Iranian born telecom tycoon Anousheh Ansari left Iran when she was 16, and says that space is “in my soul and in my heart”.


Ansari was one of many Iranian refugees who fled Iran's oppressive mullahs. She became the first Iranian-born astronaut, and was circling Earth just last night.

Her fated journey from Tehran to the International Space Station was being celebrated also as the continued power of the real American dream, achievable by anyone from anywhere with the drive and vision to perform and succeed.

Mrs Ansari was 16 when her family emigrated in 1984 as the Islamic Revolution in Iran was at its peak and girls faced a strictly limited future. Her parents said that they wanted her to be able to pursue her passion for science.

Anousheh Ansari would stare in wonder at the stars and dream of joining them in the blackness of space as a teenager in Iran.

Yesterday, a week after her 40th birthday, she made her dream come true. At an estimated cost of $20 million (£11 million), Mrs Ansari became the first woman space tourist after blasting off in a Russian Soyuz rocket from Star City in Kazakhstan.





Ansari arrived in the USA speaking only French and Farsi, then she became an American citizen and quickly immersed herself in the study of electronics, receiving degrees in electrical engineering and computer science at George Mason University in Virginia and George Washington University in Washington.

Mrs Ansari joined a telecommunications company, where she met her husband, Hamid. In 1993 she persuaded him and his brother to pool their savings and set up Telecom Technologies, a supplier of communication networks, just as the industry in America was deregulating.

The start-up mushroomed and turned the Ansaris into telecom tycoons when the business was sold for hundreds of millions of dollars in 2000.

Mrs Ansari turned her eyes again to the stars. She gave $10 million in 2002 to the X Prize Foundation, set up to encourage advances in human spaceflight, as a prize for the first private venture to launch a reusable spacecraft into space twice in two weeks.

The Ansari X Prize was claimed in 2004 by Mojave Aerospace Ventures.





When the impoverished Russian space programme at the Baikonur centre in Star City began accepting paying passengers on missions, Ansari signed up.

Space Adventures, the American firm that markets the trips, does not disclose the price but is understood to charge $20 million a ticket, most of which goes to the Russians.

Ansari prepped with six months of intensive training for the 11-day spaceflight with two professional astronauts, Michael López-Alegría, from Nasa, and the Russian Mikhail Tyurin.

They are due to dock tomorrow at the space station, where Mrs Ansari will spend eight days before returning to Earth with the departing crew, Pavel Vinogradov, of Russia, and the American , Jeffrey Williams, on September 29.

Ansari said before take-off that she was looking forward to seeing Iran again from high above Earth. She has not been to her homeland since she left.

She has hopes that a new generation of Iranian girls with similarly big dreams will be staring back at her up among the stars. She said: “I hope to inspire everyone — especially young people, women and young girls all over the world, and in Middle Eastern countries that do not provide women with the same opportunities as men — to not give up their dreams and to pursue them.

“It may seem impossible to them at times. But I believe they can realise their dream if they keep it in their hearts, nurture it and look for opportunities and make those opportunities happen.”

Ansari's mother, Fakhri Shahidi, said: “It’s hard to believe my daughter is going to space. I pray with all my heart she’s coming back soon.”







First Female Private Space Explorer & Space Ambassador

Anousheh Ansari, has been officially named to the Soyuz TMA-9 primary crew. The first female spaceflight participant will launch from the Baikonur Cosmodrome in Kazakhstan on September 18, 2006 en route to the International Space Station (ISS) along with the Expedition 14 crew members: NASA astronaut Michael Lopez-Alegria and Russian cosmonaut Mikhail Tyurin.

“By reaching this dream I’ve had since childhood, I hope to tangibly demonstrate to young people all over the world that there is no limit to what they can accomplish,” said Anousheh Ansari, chairman and co-founder of Prodea Systems, Inc.


Anousheh's Blog - Last Post




I’m hours away from my flight…



It is hard to believe that I’m here. It is still all a daze…



It is hard to explain my feelings… a strange mix of excitement and anxiety. Strangely enough my anxiety is for those who await me here on Earth. My family… I know how hard this must be on them. I must say I’m not enjoying this stage of it all. I just want to get the launch behind me and start floating in the wonderful weightlessness of space.



In a way I think that when I start floating I will be free from all fears, all anxieties, all expectations… It willl only be me… free from it all…



As I await this wonderful moment of weightlessness, everything here is starting to weigh more… I can feel the pressure of the air I’m breathing on my chest and it is getting heavier… It feels like waiting in a doctor’s office for the test results.





Everyone told me Greg Olson was incredibly calm on the day of his flight. I asked Greg how could he keep himself so calm. He said that when he was sitting there, inside the Soyuz, he knew for sure that he would be flying and no one could stop him anymore. No more doctors, no more exams, no more ceremonies… I cannot wait to get there…





I had to take a break from writing, to go visit my family. They were all here… As soon as we saw each other behind the glass wall the tears started rolling down. It was hard for everyone. My sister Atousa was trying hard to be the strong one and fighting her tears but there was no use fighting it. After we got the crying out of the way, we continued to talk and joke around and I felt everyone was getting more at ease. I certainly was. All the butterflies from the morning were gone.



I know I will be back soon and will be able to hug them all and tell them all about my trip. My brother-in-law Amir was focusing on taping the whole event and my husband Hamid was being the coordinator of the group and keeping his mind off the flight. I looked in his eyes and saw love and admiration mixed with anxiety…



We said our goodbyes since I will only get a glimpse of them on my way to the rocket. It is almost 7 pm Baikonur time and I was supposed to sleep an hour ago. They will come to wake us up at 1:00 am to prepare and head out for the launch pad.



I feel very calm and content… a sort of a Zen-like feeling… It is all going to be fine…



I want to thank you all for following along with me and thank you for all your kind and supportive words… I was never a very social person and have only a handful of close friends. I feel like in a matter of a week I have new friends all over the world and I look forward to telling you all about the ride up to the ISS.



I will be signing off now for a couple of days since the internet onboard the Soyuz is not working ;-) But my husband and Peter will be reporting on my activities from the ground.



Live Long and Prosper my friends -

Anousheh


and,Tabrizi Web Art Center team hopes you good luck Anousheh Ansari

Tabrizi Web Art Center team : Okay Açıkgöz , Gülbahar Karakoç , Navid Tabrizi , Selin Tabrizi , Alex Coselav,Nazila Tabrizi,Kiarash Qavam